Arsuz Kent Konseyi Nardüzü Mahalle Meclisi olarak, izinsiz ve kontrolsüz moloz dökümüne karşı basın açıklaması gerçekleştirdi.
Arsuz kent Konseyi Başkanı Prof. Dr. İskender Sayek, Türk Tabipler Birliği, İskenderun Çevre Koruma Derneği ve İnsan Hakları Derneği temsilcileri, Arsuz ve İskenderun belediyesi meclis üyeleri, Arsuz Kent Konseyi yürütme kurulu üyeleri, Hatay eski Milletvekili Suzan Şahin, Nardüzü Mahallesi Muhtarı Mehmet Şanlı, Övündük Mahallesi Muhtarı Bedii Genç, CHP Arsuz İlçe yöneticilerinin katılımıyla Nardüzü Mahallesi kent meydanındaki basın açıklamasında konuşan Arsuz Kent Konseyi Nardüzü Mahallesi Meclisi Başkanı Fırat Çiçek, çalışmanın durdurulmasını isteyerek “Biz ödevimizi yerine getiriyoruz, Devletimizi de gereğini yapmaya davet ediyoruz. Yanı başımıza izinsiz bir şekilde dökülen molozları istemiyoruz. Nardüzü mahallesi Meclisi Başkanı Ecz. Fırat Çiçek, “Deprem bölgesinin derdi bitmeyen insanları olarak yine birçok dert ile mücadele ediyoruz” diyen bölge kalkının sağlığının uygulamalarla tehdit altında olduğunu vurguladı. Çiçek, “Deprem doğal afetti, öldük! Ancak; moloz yığınlarının toplanma ve imha sürecindeki özensizlik ve dikkatsizlik sebebiyle bu sefer de insan eliyle ölüme sürükleniyoruz” ” dedi.
Nardüzü Mahalle Meclisi Başkanı Ecz. Fırat Çiçek, konuyla ilgili olarak konuşmasının devamında şu açıklamayı yaptı:
“Deprem bölgesinin derdi bitmeyen insanları olarak yine birçok dert ile mücadele ediyoruz.
Son bir kaç yılda yakın çevremizde meydana gelip, yaşam alanlarında tahribata neden olan yangınların yaraları henüz sarılmışken, yeniden yangın felaketini
yaşıyoruz. Bu yangınlar, daha önce de dikkat çektiğimiz Nardüzü mahallesindeki kontrolsüz sanayi bölgesi ve endüstriyel depolama alanları nedeniyle yaşam alanlarımız için ayrı bir tehlike oluşturmaktadır. Ne yazık ki hala bir önlem alınamamıştır. Hatırlatmakta yarar görüyoruz.
DSÖ sağlığın tanımını şu şekilde yapmıştır: “Yalnızca hastalık veya sakatlığın olmaması durumu değil, fiziksel, sosyal ve ruhsal refah durumu.”
Peki bölge insanı DSÖ’ ye göre ne kadar sağlıklı?
Deprem ve yangın felaketleri nedeniyle sosyal refah düzeyi bozulmuş, ekonomik kayıplar yaşanmış ve çevre sağlığı zarar görmüş durumdadır.
Enflasyon, ekonomik kriz ve sürekli gelen zamlar nedeniyle sosyal ve ruhsal refah bozukluğu yaşanmakta bununla birlikte gelecek kaygısı anksiyete yaratmaktadır.Bölge insanının elinde sağlıklı tanımına kısmen uyacak sadece fiziksel iyilik hali kavramı kalıyor ki maalesef o da artık moloz yığınları nedeniyle tehdit altındadır. Bugün burada olmamızın asıl sebebi de budur.
Deprem doğal afetti, öldük!
Ancak; moloz yığınlarının toplanma ve imha sürecindeki özensizlik ve dikkatsizlik sebebiyle bu sefer de insan eliyle ölüme sürükleniyoruz.
Afet sonrası yıkılan binalara ait molozların insan ve doğa sağlığına uygun şekilde toplanması ve ayrıştırılması ile ilgili yöntemler belirlenmiş olsa da maalesef uygulama sağlık öncelikli değil maliyet öncelikli yapılmaktadır.
Sağlık açısından tehlike yaratabilecek inşaat artıkları, yaşam ve tarım alanlarından uzakta toplanmalıdır. Ayrıca bu alanlar sızdırmaz zemin olmalı toprağa ve yer altı sularına karışması engellenecek şekilde yayma yöntemi ile toplanmalıdır. Maalesef çevremizde görüyoruz ki molozlar gelişi güzel, tamamen kontrolsüz bir şekilde ve sadece maliyet unsurları gözetilerek belirlenen alanlara dökülmektedir.
Türkiye’de yapı malzemelerinde asbest kullanımı 2010 yılında yasaklanmıştır. 1990 öncesi yapıların neredeyse tamamında yüksek oranda asbest içeren yapı kimyasalları kullanılmıştır. Deprem felaketi nedeniyle moloz haline gelen bu bina kalıntılarında bulunan yüksek oranda asbest ve ağır metaller, gelişigüzel dökülen molozlar nedeniyle; havamızı, toprağımızı ve yer altı sularımızı kirletmektedir.
Yıkılan binalarla birlikte yığıntı haline gelen birçok plastik, metal ve kimyasal içerikli ürün, özellikle de asbest; sorumluların doğru yöntemleri uygulamama ısrarları devam ederse, önce havaya sonra toprağa ve yer altı sularına karışacak, yıllar içerisinde birçok kanser türüne sebep olacaktır. Ayrıca yaratacağı hava kirliliği astım ve KOAH vakalarını arttıracak, mevcut hastaların da ortalama yaşam sürelerini kısaltacaktır. İçme sularımızın kirlenmesi, birçok bağırsak ve karaciğer rahatsızlığını tetikleyip karaciğer iflaslarına, bağırsak kanserlerine sebep olacaktır. Bunlar gibi birçok farklı ölümcül hastalığa sebep olacak bu uygulamalardan derhal vazgeçilmelidir.
Anayasa’nın 56’cı maddesi der ki; “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.”
Biz ödevimizi yerine getiriyoruz Devletimizi de gereğini yapmaya davet ediyoruz. Yanı başımıza izinsiz bir şekilde dökülen molozları istemiyoruz.
Büyük bir felaket yaşadık ve şehrimizi tekrardan yaşanabilir hale getirmek için devletimizle, tüm kurumlarımızla ve vatandaşlarımızla canla başla bir mücadele veriyoruz.
Sadece yaşanabilir bir kent istiyoruz.
Evleri, hayalleri ve yaşamları yıkılmış bir kentin sakinleri olarak bize temiz bir çevreyi çok görmeyin.
Havamıza, toprağımıza ve suyumuza lütfen dokunmayın.”