İskenderun Çevre Koruma Derneği Başkan Nermin Yıldırım KARA, 5 HAZİRAN DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ dolayısıyla yazılı açıklamasında çevresel sorunlara işaret etti.
18.yüzyılda başlayan sanayi devrimi, insanoğlunun doğayla olan ilişkilerinde köklü bir değişimi de beraberinde getirmiş, nüfus artışı sanayileşme-kentleşme süreçlerinin yarattığı yoğunlaşmış çevre kirliliği günümüze gelindiğinde ne yazık ki artık küresel ölçekte bir çevresel krize dönüşmüştür
Ülkemizde özellikle son dönemde yürütülen kamu yararından uzak çevre politikaları sonucu; doğal alanlar, korunan alanlar, meralar, ormanlarımız, tarım alanları, sulak alanlar ve sit alanlarımız tahrip edilmekte şirketlerin kullanımına hazır hale getirilmekte, çıkarılan yasa ve yönetmeliklerle adeta Pazar halinde sunulmaktadır.
Kutlayamadığımız ancak Mücadele günü olarak kabul ettiğimiz 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nde bir kez daha vurgulamak istiyoruz ki;
-SU KITLIĞI VE KURAKLIK
Su stresi yaşayan ülkelerden biri olarak Kuraklık ülkemizin en önemli sorunlarından biridir.
Türkiye’nin su kıtlığına çare bulmak için iklim krizinin etkilerini azaltmak gerektiğini de unutmamalı, petrol ve kömürden vazgeçmeliyiz.
Enerji ihtiyacını tasarruf ve verimlilikle azaltarak, kalan talebi yenilenebilir enerjiden karşılamak dışında bir çözüm şu an dünyadaki ekosistem için sürdürülebilir değildir.
Kentlerde suyu tutacak alanların çoğaltılması, yağmur suyunun binalarda doğrudan kullanımının sağlanması ve yeni binaların buna uygun yapılması, Kentsel dönüşümde “betona yeni beton” mantığından vazgeçip, dönüşüm alanlarında yeşil alanların oluşturulması en önemli hedefler olmalıdır.
ORMANLARIMIZ VE ORMANSIZLAŞMA;
-Orman kanunu ve bu kanuna dayanılarak çıkartılan yönetmelikler, Milli Parklar Yönetmeliği, Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği gibi birçok yönetmelikte değişiklik yapılarak doğal alanların yok edilmesinin mevzuat üzerinden önü açılmaktadır.
Doğal ve arkeolojik sit alanlarımızı ve tarımsal alanlarımızı koruma noktasında kamu yararına aykırı imar planlamaları ile doğal ve özel korunan çevre alanlarının betona boğulması durdurulmalıdır.
Orman Kanununun 14. maddesi; “Devlet ormanlarında:
Yetişmiş veya yetiştirilmiş fidanları kesmek, sökmek, ekim sahalarını bozmak, yaş ağaçları
kesmek, boğmak, yaralamak, tepelerini veya dallarını kesmek veya koparmak, Dikili yaş veya kuru ağaçları kesmek veya bunları kökünden sökmek veya bunlardan kabuk veya çıra veya katran veya sakız çıkarmak, yatık veya devrik ağaçları kesmek veya götürmek, kök sökmek, kömür yapmak YASAKTIR demektedir
_İKLİM KRİZİ ETKİLERİNİ ARTTIRMAKTADIR;
Bilimsel çalışmalarla ” iklim değişikliği, TERMİK SANTRALLER , ORMANSIZLAŞMA ve çevresel -ekolojik koşullardaki değişikliklerin Corona virüs salgınlarına yol açtığının sabit olması , evvelce ortaya çıkan SARS , MERS gibi Corona viruslerin de mutasyona uğramış virüsler olduğunun belirlenmiş olması” ndan yola çıkarak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki ;
ORMANLARIN YOK EDİLMESİ ve KÖMÜR -FOSİL YAKIT
TÜKETİMİ SONLANDIRILMADIĞI , MADENCİLİK FAALİYETLERİNE SON VERİLMEDİĞİTAKDİRDE COVİD-19AŞISIGİBİARIZİÇÖZÜMLER”BATAKLIKTA SİNEK AVLAMAKTAN ÖTEYE ” GEÇMEYECEKTİR.
AKKUYU NGS VE POLİPROPİLEN TESİSLERİ,
-Akkuyu Nükleer Santrali; Kuzey Anadolu Ecemiş fay hattının çok yakınında olması, santralin zemin betonunun şimdiden çatlaması ve reaktörler çalıştığında olası bir kaza halinin bölgemiz ve ekosistem için geri dönülmez yıkımları beraberinde getireceği açıktır.
Dolayısıyla,
Akkuyu Nükleer Santrali bölgemiz için ciddi bir tehdit olup Projeden vazgeçilmelidir.
POLİPROPİLEN Tesisleri ise;
Bölgemizde son zamanlarda planlanan ve yapımı devam eden kirli sanayi tesisleri olan Erzin ve Ceyhan da faaliyete geçmesi planlanan ve halen ÇED süreçlerini takip ettiğimiz Polipropilen tesisleri de bölgedeki kümülatif kirliliğe ve olumsuz katkı koyacağım da açıktır.
Bizler kirli teknolojilerin bölgemizde, ülkemizde kurulmasına karşıyız, Erzin ve Ceyhan da kurulması planlanan polipropilen tesisleri projelerinden vazgeçilmesini, mevcut ve kurulumu yeni planlanan Termik santrallerin derhal kapatılmasını ve Vahşi madencilik işletmeciliğine son verilmesini talep ediyoruz.
PLASTİK VE ATIK İTHALATI;
Çin’in 2018 yılındaki plastik atık ithalatı yasağının ardından plastik çöplerin yeni adresi olan Türkiye’de her sene plastik atık ithalatı katlanarak artmaya devam etmekte olup çevreye, deniz canlılarına ve insan sağlığına yönelik tehlikelerine karşı plastik atık ithalatının acilen yasaklanmalıdır
Ülkemize sökülmek üzere gelen zehirli gemiler Türkiye asbest ve radyoaktif madde çöplüğüne dönüştürmektedir.
İktidar sahipleri var olan kirli teknolojileri süreç içinde hızla azaltıp sağlıklı bir çevrede yaşanabilmesi için üzerine düşen Anayasal sorumluluklarını yerine getirmelidir. Plastikler doğada binlerce yıl kalabilmekte, doğada kaldıkları sürece toprağı, havayı ve suyu kirleterek insan sağlığına tehdit oluşturmaktadırlar.
Ülkemiz Dünyada başta Avrupa Birliği ülkeleri olmak üzere diğer ülkelerden en çok plastik çöp atık ithal eden ülke konumuna gelmiştir.
Ülkemize ithal edilen Plastik çöp atığının çoğu denetimsiz ve tehlikeli atıklardır. İthal Plastik çöp atıklarının dökme ve yakma faaliyetleri yüzünden tarımsal alanlarımız ,su kaynaklarımız ve denizlerimiz plastik çöplerin neden olduğu son derece zehirli kimyasallarla zehirlenmektedir.
Son günlerde Kamuoyunda sıkça haber olan Plastik çöp atıklarının ithalatının derhal durdurulmasını ve Tek kullanımlık plastiklerin yasaklanması canlı yaşamı İçin çok önemli olup bu uygulamayı hayata geçirecek düzenlemeler yapılmalıdır.
-ERZİNCAN İLİÇ, ALTIN MADENİ;
-Yedisu Fayı üzerinde bulunan Erzincan İliçteki Altın madeninin faaliyetlerinin durdurulması; Ülkemizin de taraf olduğu Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunması Sözleşmesi, Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarını Koruma Sözleşmesi, Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi gibi sözleşmeler gereğince korunan habitatlar ile çevrede yaşayan yurttaşlar açısından yaşamsal bir öneme sahip olup, en temel hak ve özgürlüklerinden olan sağlıklı bir çevrede yaşama hakkının gereğidir.
MADENCİLİK FAALİYETLERİ;
-MAPEG tarafından toptancı bir anlayışlara çıkarılan Maden arama ve işletme ihaleleri ülkemiz topraklarını adeta delik deşik ederek şantiye alanına çevirmiş ve gelecek nesillerin sağlığını olumsuz yönde etkilemesine neden olmaktadır.
DENİZLERİMİZ;
-Kanal İstanbul gibi İstanbul`u, Trakya`yı, su kaynaklarını yok eden, ormanları ortadan kaldıran, kuşlar ve balıklar için hayati önem taşıyan tatlı su kaynaklarını denizlere boşaltan projeler, alınan hukuk kararlarına rağmen ısrarla devam ettirilmektedir,
Marmara denizi geçen yıl sonundan bu yana su yüzeyini ve derinlerini saran ve ‘deniz salyası’ olarak adlandırılan müsilajla boğuşmakta idi, sorun geçmiş gibi Deniz kirliliği gündemden çıkmış görünse de hem Marmara hem de Akdeniz için tehlike devam etmektedir.
Marmara Denizi ve Akdeniz çevresindeki tüm idari ve sivil yapıların bir araya gelerek iklim değişikliğini de dikkate alan yeni bir atık yönetim politikası geliştirmeli, acil eylem planı hazırlamalı ve bundan sonra tek 1 litre bile atığı arıtmadan Denizlerimize bırakmamalıdır.
Kanal İstanbul’un en büyük tehlikelerinden birinin ekosistemi değiştirerek oksijeni az alanlar oluşturma riski olduğundan habitat yıkımlarına neden olabileceği ayrıca projeyle İstanbul’un susuzluktan deprem riskine, doğanın katledilmesinden trafikten artan nüfusa birçok sorunla karşılaşacağını gerçeğini görmezden gelinmemeli sözkonusu projeden vazgeçilmelidir.
HİDRO ELEKTRİK SANTRALLER (HESLER);
-Ülkemizin insan ve yaban hayatı için önemli köşelerinde HES inşaatları, maden ocakları hukuk tanımadan, bilim tanımadan, halkın isteklerini önemsemeden fütursuzca devam etmektedir,
Ülkemizin enerji politikalarının belirlenmesinde dışa bağımlı olan ve çevreyi kirleten enerji kaynakları ve teknolojileri değil ulusal kaynaklarımıza dönük yatırımlar ve çevresel etkileri yok denecek kadar az olan enerji kaynakları ön plana çıkarılmalıdır.
YEŞİL ADİL DÖNÜŞÜM;
-Avrupa Birliği 11 Aralık 2019 tarihinde iklim değişikliği yükümlülüğü açısından çok önemli ve radikal bir adım atarak İklim değişikliği konusunda küresel anlamda “Avrupa Yeşil Düzeni” (European Green Deal) planı ile 2050 yılına kadar “karbon nötr” olmak için yol haritasını kamuoyu ile paylaşmış idi, Ülkemizin ‘’Paris Antlaşmasını’’ parlamentoda onayından sonra tüm çevre dostları ve ülke insanı olarak yeşil dönüşüme ilişkin ekonomik, Alt yapı, ulaşım, sanayi gibi her alanda hazırlıklarının tamamlanmasını beklemekteyiz.
Doğa ile barışık yaşamı benimseyenlerin taleplerini, halkın yükselen çığlıklarının mutlaka dikkate alınması konusunda ülkeyi yöneten iradeyi bir kez daha ısrarla uyarıyor, küresel ölçekte yapılması öngörülen çalışmalara katılmaya, katkı sunmaya, destek vermeye ve bu çalışmalara paralel olarak ülkemizin gereksinimi olan akılcı ve sağlıklı planlamaları acilen yapmaya çağırıyoruz.