Başkalarına şefkat göstermeyi önemsediğimiz kadar kendimize de şefkat gösteriyor muyuz? Çocukları gözlemleyelim içlerinden geldikleri gibi davranıyorlar değil mi?
O an uykuları gelmişse uyuyup Sıkılmışlarsa ağlıyor Acıkmışlarsa yemeklerini yiyorlar. Anda kaldıkları için canları ne isterse yaparlar ve bu yüzdendir ki mutluluktan yüzlerinde gülücükler yayılır. Sizce onlar kim ne der? Kim ne düşünürü umursuyorlar mıdır?
Tabi ki hayır. Büyüdükçe durumlar değişmeye başlar ve işin içine yargılar, toplum kuralları, örf adetler girer devamında çocuklar belli bir kalıba girmeye zorlanırlar.. Büyüklerin belirlediği değer yargıları ve söylemler başlar. Örneğin :”Büyükler konuşurken söz kesilmez, onlar gerçekleri söylemese bile bunun aksi idda edilmez, kız çocuklarına hal ve hareketlerine dikkat et sen kız çocuğusun kendini koru erkeklere güvenme, Erkek çocuklarına ise, sen güçlüsün, erkekler ağlamaz, bundan mı korkuyorsun. ” gibi benzeri kelimeler söylenerek duyguları bastırılır.
Oysa ki, üzülmek, korkmak, bazı durumlarda güçsüz hissetmek bizim doğamızda olan böyle hissetmenin normal olduğunu ve duyguların bizim hayatımızda önemli yeri olduğunu söyleyerek, Kız ve erkek çocuklarına kendilerini nelerden korumaları gerektiğini, üzülmenin ve ağlamanın doğal bir olgu olduğunu anlatırsa o duygular anlamlarına kendilerini tanımaya yardımcı olabiliriz. Aksi durum söz konusu olduğunda ise bastırılmış duygular ortaya çıkacağından, öz saygılarını kaybederek değersizlik duyguları ortaya çıkar. Hal böyleyken başkaları tarafından sevilmek ve kabul görmek, varlıklarını kanıtlamak için kendilerinden ödün vermeye başlarlar. . Anneleri sevsin ve onaylansın diye annesinin istediği gibi biri olmaya çalışırlar. Babaları sevsin diye de aynı şekilde davranmaya başlarlar.Sonra arkadaşları, sevdiği derken zamanla kendilerinden uzaklaşıp, kim olduğunu ne olduğunu, hayallerini, değerlerini, öz saygılarını kaybetmiş kendilerine yabancılaşmaya başladığını fark ederler.
Hal böyleyken kendimize kızarız, depresyona gireriz, üzülür ağlarız, en önemlisi kendimize şefkat göstermeyi bırakırız. bizim değerlerimize, kişiliğimize, dünya görüşümüze uygun davransaydık hayatımız nasıl olurdu? Cevap olarak sıkıntılar yaşardık ama çıkış noktasının ne olduğunu ve neler yapabileceğimiz konusunda kolayca kararlar alabilirdik.Bu dünyaya gelirken bizler bir misyon yüklenerek geliriz. Doğadaki bir çok canlının hayata geliş amacı vardır. Arılar tozlaşmayı sağlar veya ağaçlar havayı temizler. İnsanlarında diğer canlılar gibi dünyaya geliş amacı vardır. Ben kimim? yeteneklerim neler? Güçlü yanlarım nelerdir? Geliştirilmesi gereken yönleri hangileridir Arkadaşlarınızın sizde en sevdiği yönler nedir? VS. Gibi soruların yanıtları sizi siz yapan değerlerdir. Bu yaşa kadar neler mi öğrendim? Size anlatayım” sizi siz olduğunuz için sevsinler, yaptıklarınız için değil. Almaya alışan arkadaşınız daha fazlasını ister siz verdikçe o alır ve gün gelir verecek bir şeyiniz kalmaz denge bozulur. Arkasından ciddi psikolojik sorunlarla karşılaşırsınız. Bu psikolojik sorunlar sonrasında fiziksel ve ruhsal rahatsızlıklara yol açar. Küçükken herkesin bir hayali vardı, onlar sizi siz yapan unsurlar.
Benim hayalim, insanlara maddi manevi yardımcı olmak. Deniz Yıldızı hikayesinde olduğu gibi. Yazı yazmak için okyanus sahillerine giden bir yazar, sabaha karşı kumsalda dans eder gibi hareketler yapan birini görür. Biraz yaklaşınca , bu kişinin sahile vuran denizyıldızlarını, okyanusa atan genç bir adam olduğunu fark eder. Genç adama yaklaşır: – Neden denizyıldızlarını okyanusa atıyorsun? Genç adam yanıtlar; – Birazdan güneş yükselip, sular çekilecek. Onları suya atmazsam ölecekler. Yazar sorar; – Kilometrelerce sahil , binlerce denizyıldızı var. Ne fark eder ki? Genç adam eğilir, yerden bir denizyıldızı daha alır, okyanusa fırlatır. – Onun için fark etti ama… Sizin hayaliniz neydi?
Yeni şeyler öğrenmek ve bu bilgileri paylaşmakta beni ben yapan unsurlar arasında ve o kadar tecrübeden sonra yapmaya başladığım davranış, yapmak istemediğimi karşımdakine güzel bir dille ifade ediyorum. Bu durumda beni rahatlatıyor. Hayallerimi de gerçekleştiriyorum. Tüm soruların anahtarı içimizde saklı. “Değişim içten dışa olur, siz değişirseniz dünya değişir”. Demiş Gandhi.. Denize atılan taş gibidir değişim, önce siz değişirsin, sonra halka halka yayılır.. Şimdi soruyorum sizlere başkalarına şefkatli davranırken kendimizi unuttuğumuz da hayatımız nasıl olur? Sevgilerimle…