Depremin doğal bir felaket olduğunu ancak bu doğal felaketin etkisinin azaltılmasının insanlığın elinde olduğuna işaret eden İskenderun İnsan Hakları Derneği İskenderun İlçe Eş Başkanı Coşkun Selçuk, İHD’nin kuruluş yıldönümünde yaptıkları yazılı açıklamada; “Uygunsuz yapılaşmanın, şehirleşmenin, betonlaşmanın ne kadar insan hayatına aykırı olduğunu, bu depremde bir kez daha gördük. Depremin yarattığı acının onarılmaz bir acı olduğunun farkındayız. Bizler, insan hakları savunucuları olarak bu depremde canlarımızı arkadaşlarımızı yoldaşlarımızı yitirdik. O nedenle bu yıl, 37. kuruluş yıldönümünü onlara adadık.” ifadelerine yer verdi.
17 Temmuz 1986 yılında 12 Eylül askeri darbesi sonrası kurulan ilk sivil toplum örgütü olduğunu anımsatan Coşkun Selçuk, bu yönüyle de demokratikleşme ve sivilleşme açısından önemli bir yere sahip olduğunu ifade etti. İHD İskenderun Eş Başkanı açıklamasında şu görüşlere yer verdi:
“6 Şubat 2023’de tüm coğrafyayı derinden etkileyen büyük bir acıyı, büyük bir felaketi yaşadık. 11 ili etkileyen büyük bir deprem meydana geldi. On binlerce insan, yaşamını yitirdi. İnsan Hakları Derneği olarak, birçok üyemizi, yöneticimizi bu depremde kaybettik.
İHD bu yılı depremde yaşamını yitiren üyelerine adadı!
Depremde yitirdiklerimizi unutmayacağız!
Diyarbakır’dan Melike Alp, Antep’ten Hüseyin İnan, Maraş’tan Ali Kaya, Salman Savranlı, Mehmet Ok, Mustafa Torun Adıyaman’dan Sinan Serkan Arslan, Medine Taştan ve oğlu Ali Adar Taştan, Hatay’dan Hatice Can ve Mithat Can, İskenderun’dan Rafi Sümbültepe, Şeyhmus Günay, Mehmet Karlıdağ, İzzettin Özgüç olmak üzere 14 üyemiz ve yöneticimiz yaşamlarını yitirdiler. Onları hiçbir zaman unutmayacağız.
Depremin doğal bir felaket olduğunu tabii ki hepimiz biliyoruz ama bu doğal felaketin etkisinin azaltılması insanın elinde. Uygunsuz yapılaşmanın, şehirleşmenin, betonlaşmanın ne kadar insan hayatına aykırı olduğunu, bu depremde bir kez daha gördük. Depremin yarattığı acının onarılmaz bir acı olduğunun farkındayız. Bizler, insan hakları savunucuları olarak bu depremde canlarımızı arkadaşlarımızı yoldaşlarımızı yitirdik. O nedenle bu yıl, 37. kuruluş yıldönümünü onlara adadık.
İHD kurulduğundan bu yana görüyoruz ki yaşadığımız coğrafyada çok önemli insan hakları sorunları var.
Türkiye Cumhuriyeti devleti gerek kendi iç hukuku gerekse altına imza attığı uluslararası sözleşmelerle bu hak ihlallerinin oluşturduğu alanların hepsinde, aslında yasal düzenleme yapmak, uygulamalarını değiştirmek zorunda ama maalesef bir hukuk devleti olamadığından bunların hiçbirini yerine getirmiyor. Ne kendi iç hukukunu ne de altına imza attığı uluslararası sözleşmeleri uygulamıyor.
İHD kuruluşundan bugüne kadar en önemli sorunların başında ifade özgürlüğü geliyor. Çünkü her şeyden önce konuşmak ve derdimizi birbirimize anlatmak zorundayız. Ancak Türkiye’de yerleşik resmi ideoloji koyduğu sınırlar dışında konuşulmasına, yazı yazılmasına izin vermiyor. Bu nedenle birçok insan, yazdıkları yazılar, siyasi görüşleri, attıkları tweetler nedeniyle ya cezaevindeler ya da cezaevine girme tehlikesi ile karşı karşıyalar ya da adli kontrol hükümleri altında yaşamlarına devam ediyorlar.
İnsan Hakları Derneği, insan hakları ihlallerinin en başında Kürt sorununun geldiğini sürekli dile getiriyor ve bu konunun çözümüne ilişkin önerilerde bulunuyor. Türkiye’nin Kürt sorununu kabul edip çözecek yeni bir barış sürecine ve toplumsal barışa ihtiyacı bulunmaktadır. Bununla birlikte, başta Alevilerin eşit yurttaşlık hakkı talepleri olmak üzere ötekileştirilen tüm toplum kesimlerinin insan hakları taleplerini kabul edecek yeni bir siyasi iradeye ihtiyaç vardır.
Yakın bir zamanda, genel seçim ve cumhurbaşkanlığı seçimi gerçekleşti. Eşitsiz bir şekilde başlayan ve öyle de devam eden bir seçim oldu. Seçim sonrasında da birçok hak ihlallerine tanık olduk. İnsan Hakları Derneği olarak bu konuda gözlemler yaptık ve raporlar hazırladık. Seçimlerin en çarpıcı sonuçlarından biri Türkiye İşçi Partisi’nden Hatay milletvekili seçilen Can Atalay’ın milletvekili hakkını kazanmış olmasına rağmen cezaevinden tahliye edilmemesi oldu. Birçok HDP’li milletvekili, belediye başkanı bugün sadece siyasi görüşleri nedeniyle cezaevinde. İnsan Hakları Derneği olarak, ilgi alanlarımızın çok önemli bir bölümünü de cezaevleri oluşturuyor. Cezaevlerinde yaşamlarını devam ettiren adli ya da siyasi mahpusların çok ciddi sorunları var. İnsan hakları savunucuları olarak, kadına yönelik şiddet politiktir derken şunu kastediyoruz: devlet dili sertleştiği oranda, devlet dili şiddeti meşru gördüğü oranda, kadına yönelik şiddette büyük bir artış oluyor. Son dönemde, devletin tüm muhaliflere karşı kullandığı şiddet ve nefret dili kadınlara ve çocuklara şiddet olarak geri dönüyor, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 14. maddesinde tanımlanan ayrımcılık yasağına imza attığı halde, bugün LGBTİ+’lara yönelik büyük bir ayrımcılık ve nefret dili kullanmakta, Coğrafyamızda, yerleşik devlet politikası nedeniyle ifade özgürlüğü alanındaki büyük hak ihlalleri örgütlenme özgürlüğü alanında da devam ediyor. Birçok örgütün, toplanma ve gösteri hakkı ellerinden alınmış durumda. Bu coğrafyanın, en meşru kabul edilen sivil itaatsizlik eylemi olan Cumartesi Anneleri’ne yönelik devlet saldırısı Anayasa Mahkemesi’nin kararına rağmen herkesin gözü önünde gerçekleşiyor. Gelir ve vergi adaletsizliği halkın çok büyük bir bölümünü maalesef ki açlık sınırında yaşamaya mahkûm etmiş durumda. Yaşanan bu ekonomik kriz bir yandan işsizliği derinleştirirken bir yandan da çalışma koşullarını giderek ağırlaştırıyor. Ayrıca, mülteciler ve kadınlar ucuz iş gücü olarak sömürülmeye devam ediyor. Çocuk işçiliği hala ciddi bir sorun olarak devam ediyor. KHK’larla birçok insan sorgusuz sualsiz işlerinden atıldı. Bu insanların çok büyük bir bölümü işlerine dönemedi. Sadece kişilere değil kişilerin ailelerine de büyük zarar verildi. İnsanların sofralarından, ekmekleri çalındı. Küresel iklim krizinin sebep olduğu ekolojik yıkım ve Türkiye’de yaşanan plansız kentleşme, doğal çevrenin maden sahalarına açılması, HES ve baraj yapımı, insan eliyle gerçekleştirilmiş izlenimi verilen orman yangınları nedeniyle doğanın tahrip edilmesi maalesef devam ediyor. Bütün bu hak ihlallerine karşı İnsan Hakları Derneği daha yaşanılabilir bir dünya için mücadelesini yükseltmeye kararlılıkla devam edecektir.”