İskenderun’un geçmişinde var olan özlem dolu yaşamlarını şimdi düşünüyorum da, vakit ne çabuk geçmiş gitmiş… Kırk yıl öncesi şehrimizde var olanlar şimdi nerede diye düşünürken, kafam allak bullak.
Civar köylerden şehrimize alış veriş yapmak için gelen insanların görüntülerini arar oldum. Ayda veya yılda bir gelen bu insanların şehirde bulunan arkadaşlarına getirdikleri yarım elma gönül alma misali hediyeler ile çevrelerine yaydıkları mutluluklar…
iSKENDERU’UN TANINMIŞ SİMALARINDAN AYHAN DİK’IN SOYAL MEDYADAN ALIP PAYLAŞTIĞI YAZIYI SİZ EKOGÜNDEM OKURLARIYLA PAYLAŞTIK. KEYİFLİ OKUMALAR DİLİYORUZ…
İlk uğrak yerleri kısa çarşıda bulunan manifaturacılar olurdu. Bu çarşıda bulunan manifaturacılardan top şeklinde şalvarlık, gelinlik ve benzeri giyim eşyası dikilen rengârenk kumaşlar satın alırlardı.
Curcümetli Çarşı (Bahar Kebap Salonu civarı) ise daha sonraki uğrak yerleri olurdu. Bu çarşı adından da anlaşılabileceği gibi bin bir eşyaların satışının yapıldığı bir yerdi. Neler yoktu ki.. Nalburdan cam eşyalarına, incik boncuk gibi her eşyayı gözünüz kapalı bulabilirdiniz.
Yıkılan bitpazarının yeri zahireciler çarşısıydı. Pirinç, bulgur gibi mutfak gereksinimlerinin alışverişleri burada yapılır, çok katlı oto parkın olduğu yer ise İskenderun’umuzun sebze ve meyve haliydi.
Hemen karşısında ilçemizin adıyla özleşen meşhur asmalı kahvesi bulunurdu. Günün yorgunluklarını atmak isteyen insanlarımızın hoş sohbetleri bu asmalı kahve
de keyiflenirdi. İnsanlar birbirine yakınlaştıkça birlik beraberlikleri pekişir, gelecekte oluşacak dostluklara kucak açılırdı.
Et ve balık ihtiyaçları için; ESKİ belediye Evlendirme Dairesi’nin tam karşısında şimdi ne olduğu belirsiz cafelerle donanmış yerde meşhur balıkhanemiz bulunurdu. Şimdi oradan her geçişte o muazzam çarşıyı yıkanlara lanet yağdırıyorum. Orası yıkılmasaydı da restore edilerek hediyelik eşya satılan bir çarşıya dönüştürülebilirdi.
Ya ayrancı Cemal’in o mis gibi tereyağı kokan buz gibi ayranını içmek için etrafında insanlar özel saf tutardı.. Şimdi nerde o ayranlar…Ha ayran içmişsin ha beyaz bir su..
Kısa Çarşı, Uzun Çarşı ve Curcümetli Çarşı, sanki üçgen gibi birbirlerine bağlantı halindeydi. Köyden gelen vatandaşlarımız, uzun çarşıda bulunan aktarlara uğrar, daha sonra çarşının en renkli simaları sıcak dövme ustalarının özenle hazırladığı tarımsal aletlerin içerisinden seç beğen yaparlardı. Tarihimizi yok ettiler…
Uzun Çarşının başlarında kunduracıların yanı sıra, Yahudi vatandaşların işlettiği zahireci dükkânları bulunurdu. Neydi o çarşının hali o zamanlar; yüzlerce insan zahire almak için birbirleriyle adeta yarış yaparlardı.
Günlük gazeteleri ayaklı çığırtkanlara sattıran Şeref, Ayakkabı boyacısı Pala Bıyık Hacı, Koreli, Motorcu İsmail Usta, Gani Ünler, Ali Altındiş, Ayakkabıcı Ali, Hamamcı Sabri, Kurtuluş Eczanesi’nin sahibi Halef Gür, Bisiklet tamircisi Piyer Usta, Orijinal Ali, meyve suyu satan meşhur Yahya Usta. Bembeyaz giydiği elbiseyle payam şerbeti satan Hacı amca..
Ekspres Lokantası’nda şehrimize ilk döneri tattıran Bolulu Kadir Usta, İskenderun’a ilk beyaz eşyayı getiren ve sevdiren Bilal amca(Bilal Özen) Aldıyürüdü, Memcerler, Şekerci Ahmet Kızıltan, Nalburcu Mehmet Ünal, Ahmet Yeral, Ankara garajı, tam tam Halil Yürümüş, İstanbul garajı ve orada bulunan motor ustaları, Dişçi Nerses, Ünüvarın babası Gazi Amca, Humusçu Behzat, Ali Yalım, Kahkeciler, tulumba tatlıcıları, Kursaklı Nuriye, Dr. İhsan Semerkant, radyocu Mesut, Binbaylar, Zahireci Şahap, Billur saray ve burada adını zikredemeyeceğim kadar şahsiyetler İskenderun’daydı. Sorarım sizlere onlar nasıl unutulur.
O gizem dolu çarşılarda, o kadar renkli isimler vardı ki, İskenderun’un tarihinde onlar asla unutulmayacak.. Benliğimizde ve tarihimizde yer almaya devam edecekler..
Bazen onları çok hem de çok özlüyorum. Kendi kendime İskenderun bu kadar gelişeceğine, eski günlerindeki gibi sıcakkanlı balıkçı kasabası halinde kalsaydı daha mı iyi olurdu diye de düşünüyorum.
Zamanla hiçbir şey olduğu yerde kalmıyor, mimarisi ile birlikte insanları da değişiyor. Şehrimizden nemalanan adını şanını bilmediğimiz birçok yol gösterici kılığına bürünmüş kişileri memleketimizde seyreder olduk…
Onlar bizim üstümüze basa basa en has memleketçi oldu. Daha sonra bizlere gerçek yüzlerini gösterdiler ve ne yazık ki samimiyetsizlikleriyle kahrolduk. Ne oldu onlar?.. Eskilerimiz gibi gaipte kayboldular..Peki biz gibiler bu memleketin neresindeyiz..?
İşte buradayız. Memleketimizin tam kalbinin üzerinde oturuyoruz..
Kendi memleketini bırakıp, benim memleketimde seçim kazanan ve sonraları İskenderun’da yaşayan biz gibilere tepeden bakanlar; eninde sonunda geldikleri yerlere doğru kayıp gidiyor…
Sırtlarında götürdükleri tek şey var o da kısa çarşıdan alınan üç metre patiska…
Bizler birbirimize kenetlenmediğimiz zaman onlar her daim kendi sahnemizden rol almaya devam edecekler.. Her şeye rağmen İskenderun; yaşantımızın vazgeçilemediği bir kent olarak, bizlerin ve gelecek kuşaklarımızın gönlünde sarsılmaz yerini almaya felenglerle karaya denize iterlerdi..