CHP PM Üyesi Yıldırım Kaya bu gün Suriye sınırında idi. Kaya, Suriye sınırındaki sınırındaki ziyareti ile yaptığı açıklamada şunları söyledi.
Öncelikle Tüm şehitlerimize rahmet, ailelerine ve Türkiye’mize başsağlığı diliyorum. Biz kendi topraklarımızda barış içinde özgürce yaşamak istiyoruz. Suriye’de de barış istiyoruz. Suriye’nin bölünüp, parçalanmasından yana değiliz. Ülke güvenliğimiz sağladıktan sonra, askerlerimizin Suriye topraklarından ivedilikle çekilmesinin sağlanması gerekir.
Bugünü anlamak için dünü bilmek gerek. Peki, dün ne olmuştu? Türkiye yavaş yavaş bu bataklığın içine nasıl çekildi…
Suriye-Türkiye ilişkileri 2009 yılında altın çağlarını yaşıyordu. Ortak kahvaltılar, ortak Bakanlar Kurulu toplantıları, karşılıklı vizelerin kaldırılması… Hem Türkiye’de hem de Suriye’de coşku ve memnuniyetle karşılanıyordu.
Karşılıklı vizelerin kaldırıldığı 16 Eylül 2009’da, dönemin Dışişleri Bakanı Davutoğlu ,”Buradan kardeş Suriye halkına seslenmek istiyorum; Türkiye sizin ikinci memleketinizdir ve Türk halkı vizesiz bir şekilde sizlere kucağını açmaktadır” demişti.
Yine aynı Davutoğlu, 14 Ekim 2009’da Türkiye-Suriye “Ortak Bakanlar Kurulu” toplantısı sonrasında, çok duygusal bir konuşma yaparak, “İki halkın birbirini bu kadar özlediği hepimizce malumdu ama bu kadar özlemle birbirlerini beklediklerini ve kucaklaşma arzusu içinde olduklarını bir kez daha müşahede ettik” demişti.
Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan da “Biz geldik Esad kardeşimle oturduk iki ülke arasındaki meseleleri konuştuk, istişare ettik. Ve Türkiye ile Suriye’yi bölgenin iki kardeş, iki dost ülkesi haline getirdik… Bütün korkuların ve tehditlerin boş olduğu ortaya çıktı. Düşman üretme politikasından yarar değil zarar gördüğümüz ortaya çıktı” demişti.
Bütün bunları hatırlattım çünkü çoğu insan hala merak ediyor… Sınırların güvenliği sağlanmış, ticari ilişkiler tavan yapmış, vizeler kalkmışken, Beşar Esat neden düşman ilan edildi? Tüm gemiler neden yakıldı?
Cevabı çok açık! Suriye politikamız, Türkiye’nin çıkarları doğrultusunda değiştirilmedi. AKP hükümeti emperyalist güçlerin savaş politikalarını bizim dış politikamız haline getirdi.
Ben buradan, AKP’ye oy veren değerli halkımıza sormak istiyorum…
Yaşadıklarımızın bedelini kim ödemeli?
Suriye’de toprağa düşen kınalı kuzularımız mı?
Yoksa Türkiye’nin güvenliğini yok edip, savaşın eşiğine getirenler mi?
Beşar Esat; kardeş ilan edildiğinde desteklediniz.
Halkını katleden bir diktatör, en büyük düşman olduğu söylendiğinde de destek verdiniz…
Burada bir yanlışlık yok mu?
Türkiye iyi yönetiliyor olsaydı, dünyanın dört bir yanından gelen teröristlerin geçiş güzergahı olur muydu?
Sınırlarımız hallaç pamuğuna döner miydi?
Unutmayın, politikacılar da insan, onlar da hata yapabilir, gaflet içinde bulunabilirler…
Türkiye-Suriye ilişkileri gelişmeye devam etseydi… Sınırımızdan bin bir çeşit terörist yerine, Türkler, Kürtler, Araplar akrabalarını ziyarete gelecekti. Dünyanın dört bir yanından turistler girecekti sınırlarımızdan…
Cumartesi günü, CHP Diyarbakır İl Örgütümüzün düzenlediği panelde barışı konuştuk. Türkiye’yi kurtaracak tek gerçeğin barış olduğunu, bir kez daha sağır sultanların duyacağı tonda haykırdık.
Gaziantep çöplüklerinde “çöplüğe düşünce birleşmeyi öğrendik” diyen Suriye halkının yaşadığı dramları yaşamak istemiyoruz.
Biz çöplüğe düşmeden barışı öğrenmeliyiz!”