Ülkenin pek çok sorununun olduğu bir dönemde mülteci krizi yeniden revaçta. Birileri Türkiye halkının sinir uçlarıyla oynayacak ve tahrik edecek şekilde sosyal medya hesapları üzerinden Suriyelilerin yaptığı herhangi bir insani hareketi bile ısrarla servis ediyor/ettiriyor.
Sadet Partisi GİK Üyesi Doç. Dr. Necmettin Çalışkan Foto: EG Arşiv
Gizli bir el sanki düğmeye bastı. Ülkede kaos çıkarma gayreti midir? Yoksa seçimin ayak seslerinin duyulduğu bir dönemde yeni bir beka sorunu oluşturma çabası mıdır bilmiyoruz.
Sosyal medya paylaşımlarını müteakip bazı siyasilerin başlattığı Suriyeli mültecilere yönelik saldırı had safhada. Bir süredir muhalefetin gündemindeki “geri dönüş”e karşın iktidar cephesi, her ne pahasına olursa olsun mevcut durumu sahiplenirken; anketlerde Türkiye’nin en büyük sorununun mülteci krizi olduğu ortaya çıkınca birden ağız değiştirildi. “Derhal, en kısa sürede güvenle ve onurla ülkelerine göndereceğiz” söylemlerine başlandı.
Tabii burada başka bir sorun şu: İktidarda bir ay öncesi ile bir ay sonrasında ne değişti de 180 derece “U” dönüşü söylem değişikliğine gidildi. Acaba bugünkü ifadeler kamuoyuna bir ara gazı verme, ayar çekme mi? Yoksa hakikaten çözüm üretme gayretindeler mi?
TÜRKİYE’NİN BÜYÜK BATAĞI!
Zihinlerimizde canlandırıp krizin ana başlangıcını kısaca hatırlayalım; sınır hattındaki mayınları temizleyip, telleri kaldırıp, sınırları açtığımız, milyonlarca insanın ülkemize gelmesini sağladığımız yerden bahsediyoruz. Hani o, fitne ateşini fitillediğimiz Arap Baharı’nda gazladığımız “Beşşar’ın karşısındaki herkesi desteklediğimiz”, “Şam’da Cuma kılacağız”, “Humus kırmızı çizgimizdir”, “Halep içişlerimizdir” deyip eğit-donat projesiyle müdahil olduğumuz ülke!
Şimdi bütün bu yaşananları bir kenara bırakıp şu kadar yıl sonra “haydi ülkenize” deyip sebep olduğumuz krizin faturasını, kendini bir anda komşularının basiretsizlikleri sonucunda ateş çemberinin ortasında, uluslararası hesaplaşmanın içinde bulan sığınmacılara kesmeyelim.
Ülkemizdeki mültecilerin durumuna ilişkin neredeyse hiçbir kayda ulaşılamıyor. Rakamlar tutarsız, girişler düzensiz, malumat yetersiz. Her şey bir başıboşluk içinde gidiyor. Bunlar nerede ne yapıyorlar ne kadarlar ne iş yaparlar bilmiyoruz. Sadece yakın zamanda ilgili bakandan 192 bin kişiye vatandaşlık verildiğini duyduk.
Suriye konusu başından beri Türkiye’nin en büyük batağı oldu. Bugün düzensiz, sınırsız ve kontrolsüz göç ile bu insanların geleceği karartıldı. Düşünün aç, işsiz, biçare ve yoksul bir insan ne yapsın? Mağduriyetleri bir yana suç örgütlerinin kirli ağlarına düşmelerine sebep olundu. Ayrıca uyuşturucu ve fuhuş bataklığı gibi suç ortamına itilmektedirler.
BAYRAM DÖNÜŞLERİNE İZİN VERİLMELİ!
Kamuoyunda gündeme getirilen hususlardan birisi de iktidarın küçük ortağının dillendirdiği, “Bayramda gidenin geri dönmemesi gerekir” şeklindeki açıklaması sonrası ortaklar ağız birliği ederek gündem bir anda değişiverdi.
Bayram geçişlerine izin verilmesinin doğru olduğunu düşünüyoruz. Çünkü devlet her şeyden önce güven verir. Bayram geçişlerine müsaade edilmeli ve dönüş süreleri uzun tutulmalı. Mesela 90 gün gibi uzun bayram izni verildiğinde, gidenler kendilerine bu ortamda barınma ve iş imkânı temin edip, düzen kurabilirler. Ülkelerine yeniden alışırlarsa bir kısmı dönmeyebilir. Dönüşte kapıların sıkı tutulması, hiç gelmeyecekseniz gidin demek yerine, ülkelerinde kalmalarına zemin oluşturacak ortam ve fırsat oluşturulmalı.
Öyleyse yapılması gereken şey, sınır ötesindeki Fırat Kalkanı, Barış Planı, Zeytin Dalı harekâtlarıyla kontrolümüzde olan toprakların imar edilmesi, bayındır hale getirilmesi, buralarda iş sahasının oluşturulması, cazipleştirilmesi, yatırım yapılması, refah seviyesinin yükseltilmesi ve buraların tekrar dönüş yapacak insanlar için cazibe merkezi haline getirilmesidir.
ÇÖZÜM!
Bu süreçte yeni komşularımız Suriye rejimi değil; HTŞ, Milli Ordu ve PYD/ ABD olduğunu unutmamalıyız. İlk üç bölgede (Afrin, El-Bab ve İdlib) Türk parasının kullanıldığını, tek güvencelerinin ve komşularının Türkiye olduğunu göz önünde bulundurarak bu bölgelere Türkiye’nin bir toprağı gibi muamele yapılmalıdır.
Suriye hükümeti ile de perde arkasında gayri resmi, Rusya üzerinden de dolaylı yürüyen ilişki resmen alenileştirilmeli, dönüş şartları oluşturacak somut adımlar atılmalıdır.
Mülteci dendiğinde sadece Suriyeliler akla getiriliyor ama Afganistan, Ermenistan, Özbekistan vb. ülkelerden de ciddi göç girişlerinin olduğu açık. Mültecilerin, sınırlarımızdan elini kolunu sallaya sallaya bu kadar rahat geçip ta ülkenin en metropol şehirlerine, başkentine ve İstanbul’a kadar nasıl rahatça ulaşabiliyorlar?
Sınırlarımız neden bu kadar güvensiz? Yoksa çok gizli mi geliyorlar, yoksa birileri göz mü yumuyor? Sınırlarımızdan geçerken binlerce kilometrelik beton duvarlarla örülü yolu nasıl geçiyorlar? Ayrı bir soru işareti.
Türkiye’nin mülteci üssü olması gizli anlaşmalarla dış güçlere bir taahhüt verildi de bu mu uygulanıyor, onu da bilemiyoruz.
Özetle temel sorun şu: Nasıl oldu da Türkiye bu kadar kısa süre içerisinde mültecilerin toplama kampına dönüştü. Son birkaç yıllık kısa sürede dünyada uyuşturucu trafiğinin merkez üssü, kara para aklamanın odak noktası olduğu gibi.
Doç. Dr. Necmettin Çalışkan 21.4.22’de kaleme almıştı…