Asgari ücretin belirlenmesi işi, milyonlarca işçinin emeğine ne kadar el konulacağı işidir!

Published on:  /   Yorum yapılmamış

             2021 bütçe görüşmeleri içerisindeyiz. İktidar bir kez daha sermayenin ihtiyaçlarına çare üretmenin derdinde. Halkın ve doğanın lehine tek bir madde içermeyen, şirketlerin bütçesi görüşülürken; başka bir masada da milyonlarca emekçiyi doğrudan ilgilendiren Asgari Ücret görüşmeleri sürdürülüyor.

HDP’li v ekiller bir araya gelerek konuyla ilgili  basın açıklaması yaptı.

Asgari ücretin belirlenmesi işi, milyonlarca işçinin emeğine ne kadar el konulacağı işidir.

Tüm dünyada günde 25 bin insan açlıktan ölüyor. Ancak aynı dünyada en zengin 26 kişinin toplam serveti de 3.8 milyar insanın toplam gelirine eşit.

Türkiye’deki eşitsizlik çok daha vahim durumda. Toplam gelir içinde emekçilerin payı 29.9’a gerilerken, sermayenin gelirleri ise 50.5’den, 55.3’e yükseldi.

16 milyon insan açlık sınırı altında yaşamaya mahkum ediliyor.

10 milyon civarı insan asgari ücretle geçinmeye çalışıyor. Bu rakam, aileleriyle birlikte hesaplandığında ise on milyonlarca insanı ifade etmektedir. Dolayısıyla asgari ücret, tüm çalışan nüfusu doğrudan etkilemektedir.

Covit sürecinde, iktidarın sermaye lehine düzenlemeleri sonucu, 5 milyona yakın emekçi de, 1.168 TL ile, kısa çalışma ödeneğine mahkum edildi.

Bu tabloda kadın işçilerin durumu çok daha vahim haldedir. Asgari ücret ve daha düşük ücret alanların oranı genelde yüzde 38 iken, bu oran kadınlarda yüzde 49’ a ulaşmaktadır. Özel sektörde ise kadın işçilerin yüzde 32.5’i asgari ücretin altında oranlarda çalıştırılmaktadır.

Asgari ücretli nüfus yoksulluğun ve açlığın altında yaşamaya mahkum edilirken, aynı zamanda verginin de büyük çoğunluğunu vermek zorunda kalmaktadır. Brüt asgari ücretin yüzde 33.4’ü vergi ve kesintilere gitmektedir.

Asgari ücret, sömürü ve soygun düzeninin emek düşmanı politikaları altında her yıl istikrarlı olarak erimektedir. 2003 yılında ortalama 25 adet Cumhuriyet altını alabiliyorken, 2020’ de ise sadece 10 adet Cumhuriyet altını alınabilmektedir.

Türkiye’de açlık sınırı 2.431 TL. Yoksulluk sınırı ise 7.918 TL. 16 milyon insan açlık sınırı altında yaşıyor. 16 milyon insana, sadece ölmeyecek kadar yiyebilirsiniz denmiş oluyor. Oysa aynı koşullarda ülkedeki milyoner sayısı ve onların toplam bütçeden aldığı pay her yıl artıyor.

En ilkel koşullarda çalıştırılan, alın teri döken, iş cinayetlerinde hayatını kaybeden, kazanılmış hakları sistematik olarak gasp edilen, sermayenin savaş politikaları sonucu hayatını kaybeden, emeğiyle tüm dünyayı doyuran işçilerin karşısında bu tablonun sorumlusu olarak zenginleşen bir avuç kan emici vardır. Dünyanın gerçeği budur.

Türkiye sermayesi krizdedir. Halktan alıp yandaş şirketlere hortumlayanların krizidir bu. Halkın vergilerini bir avuç zengine aktaranların krizidir bu. Emeğin ve doğanın dizginsiz sömürüsü ve talanını temel birikim modeli olarak belirleyenlerin krizidir bu. Ancak krizin kaynağı olanların krizden çıkma yöntemi de tüm yükü emekçilere, halka yıkmaktır.

Kendilerine saraylar, ballı ihaleler, şatafat milyonlara ise açlık, dua, şükür, itaat. İşte krizin gerçeği budur. Sadece sarayın bir günlük harcaması, 4 bin asgari ücretlinin 1 aylık maaşına eşittir. Üretenler, alın teri dökenler, iş cinayetlerinde ölenler kemer sıkmaya, acı reçete içmeye devam edecek ama kendi cebinin bekasından başka bir derdi olmayanlar semirmeye, zenginleşmeye devam edecek.

Bu düzen zenginin daha çok zenginleştiği, yoksulun ise daha çok yoksullaştığı bir düzendir. Aynı gemide olduğumuzu söyleyenler yalan söylüyorlar. Batan, sermaye düzeninin gemisidir, ama milyonlarca yoksul emekçi o gemide değildir.

  Asgari ücret belirleme komisyonu bu koşullarda toplanıyor.

Sistem bu olduktan sonra belirlenen rakam ne olursa olsun, kriz derinleştikçe, işsizlik, enflasyon, zam, vergi basıncı altında kısa zamanda eriyip gidecektir.

Komisyonun çoğu sermaye çevrelerinden ve devlet yetkililerinden oluşuyor. İşçileri temsil edenler ise ellerinde hiçbir yaptırım gücü olmaksızın, sadece işverenlerin insafına kalmış durumundalar.

İşçi konfederasyonları, siyasi partiler de asgari ücretin ne kadar olması gerektiği konusunda farklı rakamlar öneriyorlar.

Partimizin önerisi ise 4000 TL’dir. Bu rakam sadece sarayın şatafata harcadığı bütçe ile bile rahatlıkla sağlanabilir. Ancak bütçe bir hesaplama meselesi değil, tercih meselesidir.

İşçi sınıfının sermayeye karşı en büyük silahı örgütlenme ve grev hakkıdır. Grev yoksa hak da yoktur. Grev yoksa masa da yoktur.

İnsanca yaşam koşullarının sağlanması ancak, emeğin sömürüsü koşullarının ortadan kaldırılması ile mümkündür. Sermaye ancak söz konusu eşitsizlikler üzerinde kendini büyütebiliyorsa, asgari ücret de ancak bu eşitsizlikleri hedef alarak belirlenmek durumundadır. Telebi asgari ücret diye tanımlanmaktan ziyade; söz, eylem, örgütlenme, grev ve toplu sözleşme hakkı olarak ele alıyoruz.

İnsanca yaşanabilir bir ücret ve emeğin özgür olduğu bir dünya için mücadele etmekten başka yolumuz yoktur. Ekonomik, demokratik talepler için kararlılıkla yürüteceğimiz bu mücadeleyi sermaye düzenine karşı direnişin de bir parçası haline getirmeliyiz.

Güçlü olan emeğiyle üretenlerdir. Güçlü olan şalterleri indirdiklerinde dünyayı durdurabilecek olanlardır. Sermayenin sömürü ve talan düzenine karşı emeğin dünyasını kurabilir, demokrasi ve özgürlüğü kazanabiliriz. Üretenlerin yöneteceği bir dünya kurabiliriz.

Kategori:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

You may use these HTML tags and attributes: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.