Yrd. Doç. Dr. Necmettin Çalışkan, kaleme aldığı “Kan Ve Gözyaşı Bayramı” başlıklı yazısıyla yeryüzünde yaşanan kan ve gözyaşına dikkat çekti.
Yrd. Doç. Dr. Necmettin Çalışkan’ın yazısı şöyle:
“Bir bayramı daha idrak ediyoruz. Moğol istilasından bu yana tarih boyunca vaki olmadığı kadar çok kan, gözyaşı, acı, katliam, vahşet, şiddet, zulüm ve baskıya maruz İslam âlemi. Dünya tarihi Müslümanlar açısından belki de hiç bu kadar acı ve felaketlerle dolu olmamıştı.
Doğudan batıya dünyanın neredeyse yarıya yakın ülkesinde, gözyaşları dinmiyor. Kimisinde gerçek düşmanlar, kimisinde yerli işbirlikçileri tarafından zulmediliyor. Kimisinde de kardeş kavgası… Bangladeş’te idam, Mısır’da idam, Filistin’de abluka, Yemen’de bomba, Irak’ta tekbirli boğazlama, Afganistan’da intihar eylemleri, Nijer’da açlık, Doğu Türkistan’da vahşet, Myanmar’da soykırım.
İnsanlar niye savaşır ki? Yeryüzü kime yetmez ki? Savaşlar kime karşı niye yapılıyor ki? Gerçek düşmanlar bir yana, yerli işbirlikçiler ne isterler ki insanlardan; ya kardeş kavgaları… Gerekçesini kimsenin bilmediği, bir hiç uğruna başlayan anlamsız savaş, savaşlar… Ne zaman nihayete ereceği… Hangi amaç uğruna, hangi grup veya devletin çıkarına olduğu bilinmeyen, anlamsız katliam, çarpışma, çatışmalar… Bittiğinde kimin kazanacağı meçhul savaşlar… Kardeşin kardeşi tekbirlerle katlettiği savaşlar… Dünya tarihi Müslümanlar açısından belki de hiç bu kadar acı ve felaketlerle dolu olmamıştı. Yeryüzünün kan gölüne döndüğü buruk bayram…
KİME BAYRAM, KİME HİCRAN!
Bu bayramda kimileri sevinç ve heyecan içinde yaşayacağı coşkuyu sabırsızlıkla bekliyordu… Uzaklardan kimler gelmeyecekti ki! Yıllardır görmediği, uzaktaki akrabasına kavuşacaktı. Gurbet hasreti, sıla özlemi bir nebze de olsa dinecekti. Çok zamandır biriken laflar paylaşılacak, kaç bayramdır tatilini denk getiremediği kim bilir hangi yakınıyla birlikte olacak, hoşça vakitler geçirecekti… Bir akşam buluşup ceviz ağacının altında semaver çayıyla oturup muhabbet etme sözü aylar öncesinden herkesin kafasında yazılıydı. Memlekete gideceğinden çok, kavuşup buluşacakları gözünde tütüyordu. Çocuklar temiz, yeni, cicili biçili elbiselerini giyecek, büyüklerinin elini öpecek harçlık alacaktı. Kimileri de hüzün içinde… Yaklaşan bayram ancak acıların tazelenmesi anlamına geliyordu. Bayram maalesef herkese aynı coşkuyu yaşatmayacaktı.
Kaybettiklerinin acısı bir yana, doğup büyüdüğü vatanından uzak, acılar içinde bayram yaşayacak olanlar vardı. Bayram birileri için adeta matem günü olacaktı. Gözyaşlarının kat be kat artacağı… Kimlere mi? Bu tanıma uyan yeryüzünde pek çok insan olsa da, bizimkilerden; Suriyeli mültecilerden… Herkes “devlet onlara bakıyor” sanıyor. Evet, kampta kalanlara yemek ve sağlık hizmeti veriliyor verilmesine de… İnsan sadece yemek ve sağlık mı ister? Ya hayatlarını kamp dışında yaşamlarını kör topal, kıt kanat sürdürenler?Bin kilometrelik Suriye sınırımız boyunca il, ilçe, kasaba fark etmez her yerde varlar.
Köylerde yaşayanlar, bereket toprak ananın merhametiyle geçimlerini sağlayabilmekte. Fazla giderleri de olmadığından, güneşin doğması mutluluk olarak yetiyor. Ya şehirlerde yaşamlarını sürdürenler. Nerede mi? Sokaklarda, parklarda, cami avlularında ve bulabildikleri sığınabildikleri her yerde.
Parklarda, başlarında içlerinden bir bekçi ile uyuyan, birbirlerine sarılıp ısınmaya çalışan Arap kadınlarını gördünüz mü? Peki ya kadınlar uyurken kimse dokunmasın diye başlarında korku dolu gözlerle, endişeli bakışlarla başlarında nöbet tutan erkekleri düşündünüz mü? Kadınlar rahatsız olmasın diye sırtını dönüp oturan, ya da caddede volta atan gençleri…
Kiraladıkları evlerde balık istifi birlikte yaşayan onlarca insanı, barakalarda “dönüşümlü” uyuyan kimsesizleri… Nicedir gergin olan sokaklarda ani bir saldırı veya provokasyon korkusunu ensesinde hisseden bu insanlar sizce bayram yapacaklar mı? Sırf bu insanları gözden düşürme “itibarsızlaştırma” amaçlı yayılmaya çalışılan sözlere kanmayın.
Ülkemizde beş milyona yakın oldukları tahmin edilen bu insanlardan, binde biri değil; belki yüz binde biri yanlış işlere bulaşmıştır ki bu da biyolojik bir varlık olarak insanın olduğu yerde çok normaldir. Bu onurlu, asil insanlar iş istemeye geldikleri kapıda “İş veremeyiz ama şu yardımımız olsun” dendiğinde yüzlerini yere eğip “dilenci değilim” demekteler. “Kim bunları bu hale düşürdüyse Allah belasını versin” deme kolaycılığı yaraya merhem olmuyor. Bu bayramda ne olur doğuda, batıda ülkemizin her bir yerindeki Suriyelilerle bayramlaşmaya gidelim, kampları ziyaret edelim.
Öyle siyasilerin yaptığı gibi, kameralar eşliğinde poz vermek için değil; kardeş olduğunu hissettirmek için! Onlara sıcak bir tebessüm edelim, küçük bir yardımınız kendi elinizle ulaşsın.”