İnsan Hakları Derneği (İHD) İskenderun Şubesi olan Çocuk Haklarına dair Sözleşme’nin 32. Yıldönümü dolayısıyla bir açıklama yaptı. “Çocuklara yönelik yıkıcı etkileri olan sorunlar büyüyor!” diyen İnsan Hakları Derneği İskenderun şubesi Kadın komisyonu adına açıklamayı Hülya Ateş yaptı.
İnsan Hakları Derneği İskenderun şubesi Kadın komisyonu adına Hülya Ateş şunları söyledi:
Bugün çocuğun insan haklarına saygı gösterilmesi, korunması ve geliştirilmesi konusunda mihenk taşlardan biri olan Çocuk Haklarına dair Sözleşme’nin 32. yıldönümü. Dolayısıyla 20 Kasım, çocukların hak sahibi ve eşit yurttaşlar olduğunu; yetişkinlerin sorumlulukları ve devletin yükümlülükleri olduğunu hatırlamak, hatırlatmak için önemli! Bunun yanı sıra ısrarla ve inatla, çocuğun insan haklarının bir güne sıkıştırılacak kelimeler değil, her zaman öncelik ve gündem olması gereken bir düşünce, yaklaşım ve hareket zemini olduğunu vurgulamak istiyoruz.
Çıkış noktası insan haklarının çocuklar için özel gerektirdikleri olan ve en çok devlet tarafından kabul edilen insan hakları belgesi olma özelliğini taşıyan Sözleşmeye, Türkiye de taraf. Ancak yoğun bir şekilde yaşanan çocuk hakları ihlalleri nedeniyle, Türkiye’nin zaten zayıf olan çocuk hakları karnesi daha da düşüyor.
Öyle ki nüfusun yaklaşık 1/3’ünü oluşturan çocuklar özelinde çok daha fazla yıkıcı etkileri olan sorun alanları büyüyor. Tahakküm üreten ilişkiler, yapısal ve çıplak şiddet, yoksulluk, yoksunluk, ırkçı, cinsiyetçi ve her türlü ayrımcı muamelenin yanı sıra son dönemlerde etkisi derinden hissedilen pandemi ve küresel iklim krizinin olumsuz etkileri çoğalıyor. Yetişkinler tarafından kurgulanan politika ve yaklaşımlar, ihlallerin kesişimsel olarak artmasına neden oluyor.
Peki sorumlular, yükümlüler kim? Çocuklar mı?
Yaşanan çocuk hakları ihlallerinin sorumlusu, barış içerisinde ve birarada yaşama kültürünün gerekleri doğrultusunda ihlallerin oluşmasını olmadan önleme, etkin müdahale, sorumluluk zincirine odaklanma, onarıcı adaleti tahsis etme ve cezasızlık kültürünü ortadan kaldırma yükümlülüklerini yerine getirmeyi çocuğun yüksek yararına odaklamaktan uzak tutan devlettir.
Bu yıl sadece şiddete maruz bırakılan kadınlar için değil çocuk ve gençler için de önemli olan İstanbul Sözleşmesi’nden (Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi) çekilme kararı verilmiş olması da çocuğun yüksek yararını gözetmeyen eğilimi açıkça ortaya koyuyor.
Hatırlatmak isteriz ki Sözleşmeden çekilerek cinsiyetler arası eşitsizliği gidermek için adım atılmamasına, önleyici programların geliştirilmesinin önünün tıkanmasına, kadınlara ve çocuklara yönelik şiddet ve istismarın cezasız kalmasına yol açılmıştır. Çocukların evlilik yoluyla istismarının kabul edilmesi, istismar ve şiddet sonrası destek sistemlerinin sunulmaması, LGBTİ+’lara yönelik nefret söylemi ve suçların teşvik edilmesi gibi kabul edilemez ihlallere zemin hazırlanmıştır.
Israrla ve inatla Türkiye Devleti’ni, taraf olduğu Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına dair Sözleşme’deki yükümlülüklerini yerine getirmek üzere öncelikle:
* Çocuk Haklarına dair Sözleşme’nin 28 ve 29. maddeleri gereğince eğitimde fırsat eşitliğini sağlamak için gerekli her türlü alt yapının her bir çocuk için oluşturulmasını,
* Şiddete maruz bırakılan çocukların kolay erişebilecekleri destek ağlarının yaygınlaştırılmasını,
* Hapishanelerde kaç çocuk olduğunun açıklanmasını ve hapishanelerde bulunan çocukların derhal serbest bırakılmasını,
* Çalışan çocukların eğitim ve sağlığa ücretsiz erişimlerinin sağlanmasını,
* Çocuk istismarına evlilik yoluyla cezasızlık getiren yasa tasarısının yeniden gündeme alınmayacak biçimde iptal edildiğinin açıklanmasını,
* Medeni Kanun’da aile rızasıyla 17, mahkeme kararıyla 16 olan evlilik yaşının, koşulsuz şartsız olarak 18 yaş üzerine çekilmesini,
* Çocuklara karşı işlenen suçlarda çocukların yüksek yararının gözetilerek cezasızlık kültürünün ortadan kaldırılmasını,
* Sözleşmenin 17, 29 ve 30. maddelerindeki çekinceleri kaldırarak çocuklara ana dilinde eğitim hakkının tanınmasını
* Çocuk hakları örgütleri ile iş birliği yaparak, uygulanabilir bütüncül bir çocuk koruma politikası oluşturulmasını
ve başta Çocuk Haklarına dair Sözleşme olmak üzere insan hakları belgeleri üzerine inşa edilen İstanbul Sözleşmesi’ne tekrar taraf olunmasını
acilen talep ediyoruz.
Türkiye’nin de imzacı olduğu, onayladığı, yürürlüğe koyduğu ama yükümlülüklerini yerine getirmediği Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin gerekliliklerini ısrarla ve inatla hatırlatmaya, talep etmeye devam ediyoruz.”