YAZAR MÜSLÜM KABADAYI’NIN KALEMİNDEN
“Ankara 78’liler Sosyalizmi Tartışıyor” paneli 12 Ekim’de Ankara Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavirler Odası’nda yapıldı. Kolaylaştırıcılığını Yaşar Seyman’ın yaptığı oturumdaki konuşmacılar Fikret Başkaya, Doğan Tılıç, Fatih Yaşlı ve Erdoğan Aydın’dı.
Baştan vurgulanması gereken nokta şu: Bu paneli düzenleyenler numaralandırmakla birlikte ana ve yan temalar üzerinden sürecek bir dizi panelin ilki olarak görülmeli bu oturum. Gerek panelistlerin hepsinin akademisyen olması gerekse ortaklaştıkları temel noktanın “çöküş ve göç” başlığıyla değerlendirilebilmesi bakımından da öyle bir numaralandırılmanın yapılmasını gerekli görüyorum.
Panelden belleğime kazanan önemli noktalar şunlar:
Panelin ilk konuşmasını Fikret Başkaya yaptı. Kapitalizmin son dönemdeki durumunun bir “kriz” olarak değerlendirilemeyeceğini, bunun bir “çöküş” olduğunu vurguladı. Bu “çöküş”ün aynı zamanda çevrenin de yaşanılmaz hale getirilmesiyle insanlığın yok oluşuna doğru evirildiğini, dolayısıyla bu çöküşe karşı temel dinamiğin ekolojik sosyalizm mücadelesini geliştirecek güçler olduğunu ileri sürdü.
İkinci konuşmayı yapan Erdoğan Aydın, kapitalizmin Dünya ölçeğinde hegemonyasını canavarca kurmasında reel sosyalizmin yıkılmasının sosyalist mücadelenin zayıflamasına yol açmasının büyük payı olduğunu vurguladı. Dolayısıyla 1990’dan bu yana etnik ve dinsel kimliklere dönüşün yükselmesini, kadın hareketiyle çevre hareketlerinin güçlenmesini dikkate alan bir toplumsal mücadelenin örülmesinin öncelenmesini belirtti.
Üçüncü konuşmacı Fatih Yaşlı, kapitalizmin günümüzdeki beş hedefiyle Dünya’da ve ülkemizde yol açtığı beş temel soruna dikkat çekti. Doğanın yağmalanmasına dayanan sermaye birikimine, işçi ve emekçilerin açlık sınırında ücretlendirilmesini, göç ve sığınmacı politikasıyla ucuz işgücüne el koymayı ekleyerek ayakta durmaya çalışan Batılı emperyalist devletlerin, Ukrayna ve Filistin’de gündeme soktuğu savaşla Rusya ve Çin’in ABD-AB hegemonyasını tehdit etmelerini ortadan kaldırmayı amaçladıklarının altını çizdi. Bu savaşın kapitalizmin “büyüme”den var olamayacağı özelliğinden kaynaklandığını, dolayısıyla 3. Dünya Savaşının da mümkün olabileceğini belirtti. Türkiye’de bu gerçeklik üzerinden kapitalizmin koçbaşı politikalarının günümüzdeki ifadesi olan “Orta Vadeli Programı” ortadan kaldırmayı hedefleyen işçi sınıfı ve emekçilerin öncülüğündeki mücadeleyi yükseltmek gerektiğini dile getirdi.
Dördüncü konuşmacı Doğan Tılıç, kapitalizmin bu dönemdeki en önemli yarattığı sorunun göç olduğunu istatistiki verilerle ortaya koyarak, “göçmen kuş” metaforu üzerinden kapitalizme karşı mücadeleyi yükseltecek olanların da, göçmen kuşların havada nasıl dayanışmayla ve öncülerin v biçiminde uçarak ve her yorulan öncünün en arkaya geçerek bir arkadakine öncülüğü bırakması yöntemiyle kolektif bir yürütmesini örnek alanlardan oluşacağını ileri sürdü. Gezi direnişinde bunun önemli oranda başarıldığını vurguladı. Fatsa ve Terzi Fikri örneğinden yola çıkarak yerel dinamiklerin öğreticiliğinden yararlanmak gerektiğini belirtti. Fatsa’dan sonra İspanya’nın Marinaleda kasabasında uygulanan ve bugünde güçlenerek devam eden sosyalist geleneğin önemini vurguladı. Bu örneğin 40 yıldır güçlenerek sürmesinin nedeni incelendiğinde “vaaz vermek” değil, halkın sorunlarını çözen çalışmalar yapmak olduğunun görüldüğüne dikkat çekti. Gordillo’nun bu açıdan örnek alınması gerektiğinin altını çizdi.
Panelde Fikret Başkaya, Erdoğan Aydın ve Doğan Tılıç, “reel sosyalizm”in sosyalizmle ilgisinin olmadığını vurgulayan konuşmalar yaptılar. Fatih Yaşlı ise, reel sosyalizmin yanlış ve eksiklerine rağmen tarihin çöp sepetine atılacak bir deneyim olmadığını, 15 bin yıllık düşünsel birikimin en üst aşması olarak insanlığa birçok değeri kazandırdığının altını çizdi. Özellikle insanlığı 2. Dünya Savaşı’nda faşizmden kurtaran sosyalist güç olarak tarihteki yerine koymak gerektiğini vurguladı.
Panelin ikinci bölümüne ve soru-cevap kısmına kalamadığım için saptayabildiğim önemli noktalar bunlar. İkinci bölüme kalma olanağım olsaydı, şu katkıda bulunmayı istemiştim. “Çöküş” ve “göç” sözcükleri olguları kavramlaştırmada kullanılırken “edilgen” bir anlam içeriyor. Doğayı ve insanlığı “çöküş”e götüren kapitalist-emperyalist sistem olduğu için bu kavramı “çökertme” olarak değiştirmeyi öneriyorum. Aynı güçlerin yarattığı büyük “göç”ün de “göçertme” olarak kavramlaştırılmasının doğru olduğunu düşünüyorum.