Birisi Hatay‘ın Fransız işgali altındayken bölgede yaşananları ‘Amanosların Çığlığı‘ ile diğeri ise uzun yıllar iş yaşamının ardından emekli olduğu demir çelik sektöründe yaşanan olayları kurgulayarak ikinci kitabı ‘Korlaşan Ateş‘i yazdı.
Geçtiğimiz günlerde emekli olduğu İSDEMİR’de 33 yıl önce yaşanan 137 günlük grevi kitabında anlatan İSDEMİR emeklisi ve köşe yazarı Nurullah Er, ikinci kitabı olan ‘Korlaşan Ateş’ adlı kitabının tanıtımını ve imza gününü yapmıştı.
Nurullah Er, “Grev onurlu bir mücadeleydi. Onurlu mücadele iki şey için yapılır; biri vatan ve bayrak için, diğeri de emek için. İSDEMİR işçisi, 1980’lere kadar AB ülkeleri seviyesinde ücret alıyor, hakları taşıyordu. Ancak 24 Ocak kararları bu koşullar yok oldu. 12 Eylül darbesi sonrası emek kesimi susturuldu” dedi.
İSÇEİD lokalinde düzenlediği basın toplantısında 33 yıl önce 4 Mayıs’ta İSDEMİR’in kapısına ‘bu iş yerinde grev var’ pankartı asıldığını hatırlatan yazar Nurullah Er, fabrikada yaşanan grevin bir emek ve alınteri mücadelesi olduğunu ifade etti.
Nurullah Er, açıklamasında; “Grevin içindeki oyunları gördük, görmeye çalıştık. Ben de bu grevi yazdım. Bu kitapta çok şey var. O gün (grev sürecinde) dönen dolapları, ayak oyunlarını araştırarak yazdım. Grevde tuttuğum günlüklerden ve sendikanın kaynaklarından yararlanarak kitabı yazdım. Bu kitabı, emek kaybolmasın, diye yazdım” dedi.
Er’in toplantısında hazır bulunan İSÇEİD eski Başkanlarından Ahmet Keven de, grev süreci ile ilgili “kendimize zarar verdik. Ama fabrikaya zarar vermedik. Sendikaya zarar vermedik. O dönemde grevimize esnafımız, toplu taşıma şoförlerimiz bile destek verdi. Grev sürecinde kentteki esnafımız yapılan alışverişi borca yazdı, dolmuşçular ise hiç para almadı.O dönemde şehir halkı bize büyük destek verdi. Yöredeki belediyeler, kuruluşlar dda destek verenler arasında yer aldı” şeklendi konuştu.
Yazar Nurullah Er’in bu kitabı Kitap Otağı Yayınevinden çıkmıştı.
Fransız İşgal yıllarında Hatay’ı Amanosların Çığlığında kaleme alan yazar Nurullah Er‘in bu kitabından bir kesit:
Günlerdir Sancak bölgesinde bekleşen Fransız aileleri tedirgindiler. Biran önce dönmek istiyorlardı Fransa’ya. Giderken askerlik yapan evlatlarının da gelmelerinden yanaydılar. “Mustafa Kemal sınıra otuz bin asker yığmış, daha önceki savaşta dağdaki çetelerle baş edemeyen askerlerimiz, kocaman orduyla nasıl başa çıkabilir ki? Tekrar savaş başlarsa bu askerlerin hiç biri sağ çıkmaz, tümü kırılırlar” korkusunu taşıyorlardı.
Bir gün topluca garnizon komutanına ziyarete çıktılar. Kalabalıktılar. Çoğunluğu askerlerin anneleri olan kadınlardı. Neredeyse tümü konuşmak istiyorlardı. Konuşurlarken Türk köylerindeki gördükleri misafirperverliği ve ilgiyi anlatıyorlardı. “Bunlardan düşman olmaz, bunlarla savaşılmaz.” diye konuşuyorlardı.
Konuşmaların sonunda resmi görevli sosyolog uzunca bölgenin tarihsel kültürel yapısını, ekonomik ve sosyal boyutunu anlattıktan sonra “Komutanım burada her şey aşure tadında, gök kuşağı rengindedir. Gelin bunların ağzının tadını bozan semayı karartan biz olmayalım.” dedi.