Öldükten sonra keşfedilen ünlü fotoğrafçı Vivian Maier’in gizemli yaşamı anlatıldı…
Serpil KORKMAZ
İSKFAD (İskenderun Fotoğraf ve Sinema Sanatı Derneği) fotoğraf severlere yönelik düzenlediği etkinlikte dernek üyelerinden Filiz Boğa’nın anlatımıyla fotoğraf dünyasında önemli yeri olan Vivian Maier sunumu gerçekleştirildi.
İSKFAD Üyesi Filiz Boğa, sunumunda; öldükten sonra keşfedilen ünlü fotoğrafçı Vivian Maier’in gizemli yaşamını araladı.
Tek tutkusu fotoğraf çekmek olan Vivian Maier’in fotoğraflarının tamamını, Rolleiflex marka çift objektifli makinesini göbek seviyesinde tutarak, karşısındakini rahatsız etmeden çekmesini ve dolayısıyla çektiği fotoğrafların çok doğal oluşunu, yaşam mücadelesini, dadılık yaparken fotoğraf çekimlerini de yaptığını anlatan Filiz Boğa, ünlü fotoğrafçının 2007 yılında John Maloof yaşadığı yer olan Chicago’nun tarihiyle ilgilenmeye başlaması ve ardından ulaştığı bilgiler ile Vivian Maier’ın belgeselinin çekimine kadar uzanan yaşam hikayesi anlattı.
Gizemli fotoğrafçı Vivian Maierin yaşam öyküsü Filiz Boğa’nın anlatımıyla şöyle:
“Yaşadığı mahallenin göz ardı edildiği düşünür ve mahalle hakkında bir kitap yazarak farkındalık yaratmaya çalışır.
Yayınevi kitabı yayınlamak için mahallenin yaklaşık 220 tane yüksek kaliteli eski fotoğrafını ister. John bir yıl boyunca şehrin eski fotoğraflarını arar, istediği fotoğrafları bulamaz.
Aklına eski eşyaların satıldığı bit pazarları gelir. Amerika’da açık arttırma usulü kapalı konteyner satın alma yerleridir bunlar.
Depo müzayedesine katılır. İşine yarabileceğini düşündüğü, içi film negatifleriyle dolu büyük bir kutuyu görür ve 390 dolara satın alır.
Kutudan 1930-1990 yılları arasında çekilmiş binlerce negatif fotoğraflar çıkar. John negatifleri incelediğinde fotoğrafların kitabı için çok da uygun olmadığına karar verir. Ancak fotoğraflardan çok etkilenir ve kimin tarafından çekildiğini merak edip araştırmaya başlar.
Satın aldığı kutunun üzerinde Vivian Maier ismini görünce internetten araştırma yapar ve bir sonuç çıkmayınca aramaktan vazgeçer, fotoğrafları bir kenara atar. Ancak merakını gideremez ve müzayede sahiplerini arayıp fotoğrafları kimden aldıklarını sorar.
Müzayede sahipleri fotoğrafları getiren kadını hatırlar. Kirasını ödeyemediği için fotoğrafları satan, hiçbir şey söylemeden giden bir kadın olduğunu söylerler.
Aslında merakı giderek kamçılanır, bu kadar fotoğraf negatifleriyle ne yapacağını bilemez, birkaç galeriyle görüşür olumlu cevap alamaz.
Ve sonunda 200 fotoğrafı kendi basarak bir blog oluşturur. Flickr’a fotoğrafları yükleyerek insanların görmesini sağlar ve çok büyük ilgi görür.
John kokuyu almıştır. Ve bütün parçaları bir araya getirmek için müzayededen diğer kutuları ve fotoğraf negatiflerini satın alır. Artık bir negatif dağına sahip olur.
Bu işin arkasında ki kadını bilmek ister. Gazeteci miydi yoksa ünlü bir fotoğrafçı mıydı? Defalarca internetten araştırma yapar bir sonuca ulaşamaz.
Yaklaşık bu süreç 1,5-2 yılını alır. Nihayet 2009’da internette Vivian Maier adına bir ilan görür. Bu ölüm ilanıdır.
Huzur içinde öldü…
Yaşadığı yerin adresini, telefonunu bulur ve arar. Elinde Vivian Maier’e ait negatifler olduğunu söyler. Karşısındaki kişide, o benim dadımdı der. Maier’in yalnız olduğunu, bildikleri kadarıyla ailesi ve çocuğunun olmadığını, hiç evlenmediğini söyler.
John herhangi bir eşyası olup olmadığını sorar. Ona Vivian’ın biriktirme hastası olduğunu, eşyalarını bir depoda sakladığını ve artık onları atmak istediklerini söyler. İstediklerini alabileceğini ve bir kamyonla gelmesini de tavsiye eder.
Artık John’un elinde 100 000’e yakın fotoğraf negatifin yanında bavullar içerisinde gazeteler, kesilmiş 3.sayfa kupürleri, seyahat biletleri, kıyafetler, ayakkabılar, şapkalar, ses kayıtları, sanat kitapları, ev filmleri, politik ıvır zıvırlar ve biblolarla vardır.
John bununla baş edemeyeceğini anlar. NY’un ünlü müzelerine MoMa ve Tate Modern’e yazar, ilgilenmezler.
O an bir sergi ya da kitap yayınlamaya karar verir. İnsanlar bu müthiş fotoğrafları görmeli ve çeken kişiyi tanımalıydı.
Sıra fotoğraflarıyla dünyayı kendine hayran bırakan dadının hikayesinde.
Vivian Dorothy Maier,1926 yılında New York’da dünyaya gelir. Annesi Fransız ve babası Avusturyalıdır.
Küçük yaşta babasını kaybetmesiyle birlikte sıkıntılı bir yaşama adım atar. Ardından annesini de kaybetmesiyle tek başına kalan Maier hayatına çalışarak kazanma yoluna girer. Bir tekstil atölyesinde çalışmaya başlar. Kısa süre sonra, kendisine ve fotoğrafa zaman ayıramadığı için işi bırakır. Ve hayatı boyunca yapacağı mesleği olan dadılığa başlar. 1956 yılında geldiği Chicago’da, 40 yıl boyunca dadılık yapar. Hiç evlenmemiş , çocuk sahibi olmamış fakat bir çok çocuğa annelik yapmıştır.
Dadılık onun önünü açacak bir meslektir. Hem çocukları çok sevmekte hem de çocuklarla birlikte şehrin tüm sokaklarını dolaşarak fotoğraf çekebilmektedir. Ayrıca çocukların kendisi de başlı başına fotoğraf malzemesidir. Dadılık maskesi altında Maier resmen kendi kişiliğini yaratır. ilginç görünümüyle, uzun boyuyla, taktığı şapkalarıyla, giydiği bol gömlekleriyle dönemine göre oldukça aykırı tarzıyla sokaklarda dolaşmaya ve fotoğraf çekmeye başlar.
Vivian Maier’in bir çok fotoğraf makinesi olmuştur, ama en büyük sırrı Rolleiflex kamerasıdır. Çoğu insanın kullandığı kamera fotoğrafı çekmek için kafaya kadar kaldırılmalıdır. Maier’in kamerasının vizörü ise yukarıdadır. Yani yukarıdan bakıp çekeceğiniz insan ile hiç ilgilenmiyormuş gibi görünüp çekim yapabilirsiniz. Bu da sizi kısmen görünmez yapar.
Mair’de bu görünmezlik pelerini üstüne çeker ve insanların en özel anlarında deklanşöre basar. Bazen birbirlerine sarıldıkları anları, bazen birbirlerine baktıkları anları, kaza sonrası kargaşayı, el ele tutuşan iki kişiyi, ip atlayan çocukları, uyuya kalan insanları çok rahat çeker.
Öyle ki bu rahatlık kendisine bir rahatsızlığa da sebep olmuştur. İstifçilik. Maier sadece fotoğrafları istiflemiyordu. 3. Sayfa biriktiricisiydi. 3. Sayfa haberlerini önce gazetelerden koparıp saklar, hayatta karşılaştığı 3. Sayfa olaylarına benzer fotoğrafları çekerdi. Bu yüzden Maire’in fotoğraflarında şok içinde suratlar, ağlaşan insanlar, polisler ve bizzat olayları yaşayan kişiler olurdu.
Chicago’nun bir yerinde işlenmiş bir cinayet var diyelim, Maier önce bu haberin olduğu gazeteyi odasındaki diğer gazete yığınlarına ekler, sonra suç mahalline, cenaze evine gider, yine dizi dizi fotoğraflar çekerdi.
Adeta olay yeri inceleme uzmanı gibidir.
Hatta bir keresinde 3. Sayfa tutkusundan mıdır sanat aşkından mıdır bilinmez, baktığı bir çocuğa araba çarpar, Maier ise çocuğun başına koşmak, telaşlanmak yerine kamerasına sarılır çocuğu ve sonrasında annesini çekiverir.
Sürekli haberleri ve olayları takip eden, gündem çılgını bu kadının siyasi ve sosyal kareler çekmemesine de imkan yoktur tabii ki.
Grevleri, protestoları, film galalarını, şehre gelen Klaus Kinski, Audrey Hebburn gibi Hollywood yıldızlarını, Salvador Dali gibi sanatçıları, John F. Kennedy,Richard Nixon gibi döneminin ABD başkanlarını takip eder ve fotoğraflarını çeker.
Bir ara kimseye haber vermeden, yaklaşık bir yıl süren seyahatlere çıkar. Los Angeles, Manila, Bangkok, Pekin, Mısır, İtalya, Fransa, Tayland, Yemen, Hindistan dünyayı gezer ve tüm Güney Amerika’yı kamerasıyla boydan boya dolaşır.
1960’lı yıllarda, yalnız ve yabancı bir kadın olarak cesaret gerektiren yerlere gider ve binlerce fotoğraf çeker. Sadece seyahatlarda çektiği bir bavul dolusu film negatifi vardır.
Nadiren her görüntünün birden fazla karesini çeker ve çocuklara, kadınlara, yaşlılara, yoksullara ve unutulmuş insanlara odaklanır.
Vivian Maier kararlı ve cesur bir kadındır.
Irksal çatışmaları yakından takip eder, sosyal eşitsizlikleri belgeler, duvar yazıları ve sloganlar çeker.
Ayrıca feministtir. Fotoğraftaki “Erkekler değişmeli ya da ölmeli” yazısını fotoğraflayarak bunu ortaya koyar.