İnsan Hakları Derneği, İskenderun’da Güvercinli Parkta kitlesel basın açıklaması yaptı.
İnsan Hakları Derneği Şube Başkanı Coşkun Selçuk, 1 Eylül Dünya Barış Günü dolayısıyla günün anlam ve önemine ilişkin yaptığı konuşmada “Türkiye’de, Dünya Barış Günü olarak kutlanan 1 Eylül vesilesiyle barışın egemen olduğu bir dünyada yaşamak istediğimizi bir kez daha belirtmek istiyoruz. Barış hakkı, bir insan hakkıdır.” Dedi.
Türkiye’de barışın inşasına giden yolda, insan haklarının temeli olan insan onuru, eşitlik, özgürlük ve adaleti asla unutmaması gerektiğini kaydeden Selçuk, şu açıklamayı yaptı:
“Türkiye’de silahlı çatışma ve savaşın etkilerinin bu kadar ağır olduğu bir ortamda insan hakları savunucularının barış hakkını savunması ve barışın inşa edilmesi çalışmalarına katılması, aynı zamanda bir mücadele gerektirmektedir. Denilebilir ki, Türkiye’de barışın inşası, barış hakkı mücadelesidir. Türkiye, Kürt sorunu ve farklı inanç ve aidiyet sorunları gibi temel sorunlarını diyalog ve müzakereye dayalı çatışma çözüm yöntemleri kullanarak çözememiş bir ülkedir. Bu nedenle ülke içi ve ülke dışında silahlı çatışmalar, huzursuzluk devam etmektedir.
Türkiye’de barışın inşasına giden yolda, insan haklarının temeli olan insan onuru, eşitlik, özgürlük ve adaleti asla unutmamamız gerekir. Türkiye demokrasisinin geldiği nokta maalesef 82 Anayasasının gerisine düşen 2017 anayasa değişikliği ile tek kişi yönetimine dayalı otoriter bir yönetim biçimidir. Ancak buna karşın demokrasi ortak paydasında buluşabilen ve tek kişi yönetimine dayalı otoriter anayasayı reddeden büyük bir çoğunluk olduğu gerçeği umutlarımızın güçlenmesini sağlamaktadır. Türkiye halkı bir bütün olarak barış mücadelesinin yanı sıra yeniden demokrasiye giden yolu açacak, demokratik tutumlar gösterecek demokrasi mücadelesi bilincine ulaşmış durumdadır.
Demokrasi için ifade özgürlüğünü mutlak bir şekilde kullanmak isteyen on binlerin hapishanelerde tutulduğu ve dışarıdaki milyonların hapsedilme tehlikesi altında mücadele etmek zorunda bırakıldığı bir korku iklimi yaratılmıştır. Bu korku ikliminde adalet arayan tutuklu avukatların süresiz ve dönüşümsüz açlık grevi yapması ve Av. Ebru Timtik’in adalet uğrunda yaşamını yitirmesi adalet mücadelesinin geldiği noktayı göstermektedir. Tam da böylesi zamanlarda yüksek sesle adaleti ve barışı savunmanın, bu korku iklimini değiştirecek bir içeriğe sahip olduğunu özellikle belirtmek isteriz.
Türkiye’nin kadına yönelik şiddetin önlenmesi ve kadın erkek eşitliği bakımından mutlaka savunulması gereken Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesi nedeniyle yapılan tartışmalar oldukça ibret vericidir. Kadına yönelik şiddetin önlenemediği ve giderek arttığı bir dönemde İstanbul Sözleşmesinin tartıştırılması şiddet politikalarının ne denli egemen olduğunu da göstermektedir. Denilebilir ki İstanbul Sözleşmesi’ni savunmak medeniyetin bir ölçüsüdür. Bunun dışında elbette ki kadınların hak mücadelesinin çok ciddi kazanımlar elde ettiği ve barışa giden yolda kadın hakları mücadelesinin elzem olduğu unutulmamalıdır. Sınır tanımayan ekolojik tahribatın ve yaşadığımız pandeminin de kapitalizmin para hırsı ve savaş politikasından bağımsız düşünülmesi mümkün değildir.
Türkiye’nin yönetim sisteminin otoriterleştiği koşulların ortadan kaldırılarak demokrasi ve insan haklarına dayalı yeni bir toplum sözleşmesi yapması, barıştan ve barışı savunmaktan geçmektedir. Bunun için de ülkemizdeki demokrasi güçlerinin kararlı birlikteliği sürdürülebilir yeni bir barış sürecinin başlaması için en önemli güvence olacaktır. İHD, Türkiye’de barış ve demokrasiden yana kesimlerin birlikte mücadelesinin sonuç alacağı inancındadır.
İHD olarak, ülkemiz başta olmak üzere tüm dünyada barışın egemen olduğu bir yaşam için insan hakları mücadelemizi sürdüreceğiz.”