HATAY’IN TAŞ OCAKLARI MECLİS GÜNDEMİNDE

Published on:  /   Yorum yapılmamış

CHP Hatay Milletvekili Suzan Şahin, Hatay’daki taş ocaklarının denetlenmesi ve gerek çevreye gerekse tarihi dokuya verdiği zararların en aza indirilmesi yönünde çalışma başlatılması için konuyu TBMM gündemine taşıyarak Meclis Araştırma Önergesi verdi.

 

Cumhuriyet Halk Partisi Hatay Milletvekili Suzan Şahin, taş ve kum ocağı işletmelerinin, yeryüzünün genel yapısında, bitki örtüsünde, bölgesel havasında, yeraltı ve yerüstü sularında ve yüzey yapılarında ölçülebilir, olumsuz yönde etkileri ortaya çıktığını belirterek, tarihi ve doğal zenginlikleri yok edip, tüm canlıların (insan-hayvan-bitki) olumsuz etkilenmesine neden olan taş ve kum ocaklarının doğaya ve yaşam alanlarına verdiği zararların araştırılarak tespit edilmesi ve çözüm önerilerinin belirlenmesi amacıyla konuyu TBMM gündemine taşıyarak Meclis Araştırma Önergesi verdi.


Taş ve kum ocağı işletmeciliği, milyonlarca yıl boyunca oluşan (günümüzde özellikle kentsel yaşamın ortaya çıkmasıyla gelişen yapılarda ve farklı endüstrilerde, işlenerek ve/veya doğrudan kullanılan) yapı malzemelerinin, yerüstü ve/veya yeraltından çıkarılması şeklinde yapılan işletmeciliktir. Bu işletmecilikte ocaktan çıkarılan malzemenin yapısına göre, zaman zaman patlayıcılarda kullanıdığını söyleyen Şahin, taş ve kum ocaklarında delici, kazıcı ve kırıcı ağır iş makinelerinin çalışıyor olmasının, ocaklarda kullanılan patlayıcılarla birlikte ciddi gürültü kirliliğine neden olduğunu, özellikle taşocağı işletmelerine yakın yerleşim birimleri bu gürültüden olumsuz etkilendiğini söyledi.

Öte yandan hem ocakların açılması ve işletilmesinde hem de bunların ulaşım hatlarının inşasında doğal bitki örtüsü tahrip edildiğine dikkat çeken Suzan Şahin TBMM Başkanlığı’na sunduğu aratırma önergesinde ‘‘Bu şekildeki bitki örtüsü tahribatı daha çok Amanos Dağları’nda gerçekleşmiştir. Özellikle dağın batı yamaçlarında, İskenderun-Erzin hattında ciddi tahribat söz konusudur. Burası genelde kızılçam sahası olup, korunması gereken florasıyla taşocağı işletmeciliğine müsait olmayan bir yapı durumundadır.

 

Önemli bir konuda özellikle İskenderun ilçemizde bulunan taş ocaklarının Amanos Dağları’na verdiği zararlardır. Buradaki taş ocaklarının yıllardır faaliyette olması nedeniyle Amanos Dağları deyim yerindeyse küçültülmüş haldedir. İşin daha da acı bir boyutu da buradan alınan kayalarla denizin doldurulması ve iskele yapılarak adeta denizimizin küçültülmesidir. Bu alanda devletin en büyük alıcı olması dürümü daha da acıklı kılmaktadır.

 

Diğer bir husus ise, taş ocaklarında yapılan patlatmalara bağlı sarsıntıların verdiği zararlardır. Özellikle galeri patlatmalarında ortaya çıkan ani şok dalgası ve sarsıntı, yakın çevredeki konutların temel direncini azaltmakta, taş sıçraması veya kaya düşmelerine, heyelanlara, tarihi dokunun zarar görmesine ve hatta yok olmasına neden olmaktadır. İskenderun’daki taş ocaklarının şehirle iç içe olması özellikle kentin bir çok mahallesini oturulamaz hale getirmiştir. Habibineccar Dağı, yakın çevresi ve Kırıkhan’daki  taşocakları antik döneme ait tarihi dokuyu ciddi anlamda tehdit etmektedir. Bu olumsuz etkilerin en iyi görüneni de faaliyetler sonucunda arazide oluşan topoğrafik değişimdir. Yani faaliyet sonrası ortaya çıkan yığma tepeler ve malzeme alımı sonrası oluşan derin ve geniş çukurluklardır.’’ ifadelerini kullandı.

Taş ve kum ocaklarının yarattığı sorunların gürültü kirliliği, bitki örtüsü ve tarihi dokunun tahribi, tozlanma, tarımsal ürün kaybı ve iş makinalarının trafikteki yoğunluğunun yarattığı etkiler ve en önemlisi su kaynaklarının kaybı şeklinde sıralandığı araştırma önergesinde, ‘‘Taş ve kum ocaklarının terk edilişi sonrasında yapılması gereken tesviyenin yapılmaması, önceden ayrılmış üst örtü toprağının yüzeye yeniden yayılmaması ve ağaçlandırma işlemlerinin büyük oranda denetim eksikliğine bağlı olarak göz ardı edilmesi sonucu, sadece ocağın kendisi değil yakın çevresinin de bozulmasına yol açmaktadır.’’ denildi.

 

Taş ve kum ocaklarının binlerce yıllık Hatay’ın tarihi dokusuna da zarar verdiğini söyleyen Suzan Şahin, ‘‘Ocakların denetimsiz faaliyetleri sonucu jeolojik yapı değişmiş ve doğal denge bozulmuş, normal akan dereler, çaylar zaman içinde sellere neden olmuş, aşırı yağışlar sonrası Antakya’da yaşam zorlaşmış ve zaman zaman da batısında bulunan St.Pierre Kilisesi üzerinden kayalar düşmüştür. Hacı Kürüş Deresi kenarındaki Roma İmparatorluğu dönemi öncesi kalıntılar, taş ocağındaki patlamalar sonucu oluşan toprak kayması ile toprak altında kalmıştır. Aynı bölgede, Roma İmparatorluğu döneminde Antakya’nın  5 kapısından günümüze kalan tek kapısı Demir Kapı ya da diğer adıyla Bab-ı Hadid taş ocağına yakın bir mesafede olup risk altındadır.’’ dedi.

 

Önergede, tarımsal faaliyetler ile halk sağlığını da tehdit eden patlatmalar sonucu taş ocaklarının  çevreye verdiği en büyük zararlardan birinin de ocaktan çıkan toz ve dumandır olduğu, çıkan bu tozların çevredeki bitki örtüsünün üzerini beyaz bir tabaka şeklinde örttüğü, taş ocaklarının bulunduğu yere yakın olan tarım alanlarının da çıkan kireç tozundan dolayı kireçlenmekte, kireç de toprağın asit-baz dengesini bozduğundan toprağı olumsuz etkilediğini,.bunun snucu olarak da 2013’dan günümüze zeytinlerde rekolte düşmesi, tozlu ve lekeli zeytin üretimi gerçekleştiğine dikkat çekildi.

 

CHP’li Şahin önergesinde ‘‘Taş ve kum ocakları inşaatlar ve yollar için gereklidir. Ancak Hatay’daki taş ve kum ocakları işletmeciliğinde öncelik; litolojik çeşitlilik, eğim, bitki örtüsü, tarım alanları, yerleşme, nüfus, ekonomik gelişmişlik düzeyi gibi gerekçeler göz önünde bulundurularak uygun alanlara verilmelidir. Bundan sonra açılacak her taş ve kum ocağı için gerçekçi bir ÇED raporunun hazırlanması ve buna göre işletmeye izin verilmesi zorunlu hale getirilmelidir. ÇED  Raporlarında verilen taahhütlerin yerine getirilip getirilmediği de sık sık denetlenmeli ve gereken yaptırımlar mutlaka uygulanmalıdır. Yıkılan inşaatların molozları değerlendirilmeli, ağır beton yapılar yerine çelik yapılar da tercih edilmelidir. Hatay’da İskenderun, Erzin, Altınözü, Yayladağı (Yukarıokçular-Bozlu), Kırıkhan gibi ilçelerimizde zeytinciliğimizi, tarımımızı bulundukları bölgelerde tarihi eserlere yakınlıkları dolayısıyla tarihi eserlerimizi, su kaynaklarımızı bu ocaklar olumsuz yönde etkilediğinden her işletmenin tozlanmayı en aza indirecek tedbirleri alması zorunlu hale getirilmeli ve bu durum sık sık denetlenmelidir.Terk edilen taş ve kum ocaklarında, tesviye çalışmalarından sonra doğal peyzaja uygun düzenlemenin yapılıp yapılmadığı mutlaka denetlenmelidir. Tarihi sit alanı ve bu alana yakın yerlerde yeni taş ve kum ocaklarının açılmasına izin verilmeyerek var olanlar da kapatılmalıdır. Taş ve kum ocaklarının faaliyetlerinde yapılan patlamalarda mutlaka yeraltı su durumu göz önünde bulundurularak, patlatma ve malzeme alımı derinliği buna göre belirlenmelidir.’’ ifadelerini kullanarak Anayasanın 56. Maddesini hatırlatarak ‘Çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek, devletin ödevidir’ ’’ diyerek, tarihi ve doğal zenginlikleri yok edip, tüm canlıların (insan-hayvan-bitki) olumsuz etkilenmesine neden olan taş ve kum ocaklarının doğaya ve yaşam alanlarına verdiği zararların araştırılarak tespit edilmesi ve çözüm önerilerinin belirlenmesini istedi.

 

 

 

 

 

 

 

Kategori:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

You may use these HTML tags and attributes: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.