Asıl adı “Nasîrüddin Ebü’l Hakayık Mahmud B. Ahmed” olan Ahi Evran, 1172 yılında Azerbaycan’ın Hoy şehrinde dünyaya gelen bir Türkmen’dir. 1261 senesinde Kırşehir’de vefat etmiştir.
Ahilik teşkilatının kurucusu olarak bilinen Ahi Evran, Ahmet Yesevi talebelerinden aldığı tasavvuf terbiyesiyle yetişmiştir.
Esas mesleği debbağlık olan ve Anadolu’da debbağlar pîri, âlim ve sufi gibi lakaplarla da anılan Ahi Evran’ın 1204 yılında, Anadolu Selçuklu Sultanı 1. Giyâsü’d-Din Keyhüsrev zamanında Konya’ya geldiği daha sonra Kayseri’de bir deri imalathanesi ve tabakhane kurduğu bilinmektedir. Kayseri’deki ilk sanayi sitesinin kuruluşuna ve esnafların teşkilatlanmasına da (Ahi birlikleri) öncülük etmiştir.
Denizli, Kırşehir ve Anadolu’nun diğer yörelerinde de Dericilerin ve diğer zanaatkârların teşkilatlanması ve ahi birliklerinin kurulmasındaki çalışmalarından dolayı da kendisine “Ahilerin Pîri” ve “Ahi Baba” unvanları verilmiştir.
***
Anadolu’da Ahi teşkilatlanması Türkiye Selçuklu Devleti zamanında başlamıştır ve Osmanlı’lar zamanında kurumsallaşmıştır. Anadolu’nun her yerine yayılan Ahi teşkilat ve zaviyeleri ile fütüvvet teşkilatları halka hizmet etmişler ve bu faaliyetleri ile Osmanlı’nın kurulup güçlenmesinde etkili olmuşlardır
Ahilik, iş ahlakına sahip iyi insanlar yetiştirmeyi hedefleyen çok önemli bir sivil kuruluştur. Sanat ve ticaret erbabının yetiştirilmesinde ahlaki disipline öncelik verilmek suretiyle iktisadi hayata kalite ve standart getirilmesinde çok önemli bir görevi icra etmiştir.
Ünlü Osmanlı tarihçisi Âşık Paşazâde, Anadolu’nun Türkleştirilmesi ve fütuhatı esnasında büyük ve müstakil dört teşkilat bulunduğundan bahseder.
Bunlar Gâzi’ler ve Alp’lar, Anadolu Ahileri (Ahiyan-ı Rum), Anadolu Kadınları (Bacıyan-ı Rum) ve Anadolu Abdalları/dervişleri (Abdalan-ı Rum) teşkilatlarıdır.
Ünlü Arap seyyah İbn Batuta ünlü seyahatnamesinde Anadolu’nun belli başlı merkezlerinde hatta Azerbaycan ve Kırımda da Ahilik teşkilatları bulunduğundan bahseder.
Ahilik teşkilatı güçlü bir içtimai teşekkül olarak adlandırılır. Şehirler kadar köylerde hatta Uç’larda teşkilatlanmışlar, zaviyeler açmışlardır.
Prof. Dr. Hilmi Ziya Ülken’de Ahiliğin dinî-iktisadî bir teşekkül olduğunu belirtir.
Ahilerin, aynı zamanda bekâr gençlerden oluşan ve içlerinden seçilmiş Ahi lakaplı bir reis tarafından idare edilen zümrelerle yani fütüvvet teşkilatıyla da iç içe olduğu bilinmektedir.
Büyük şehirlerde beceri gerektirmeyen işlerde çalışanlarla başıboş gezen gençler sık sık şehir düzenini bozan geniş bir grup oluşturmakta idiler.
Bu guruplar devlet kontrolünün gevşediği/zayıfladığı zamanlarda kargaşa çıkarıyorlar, yağma ve talana kalkışıyorlardı.
Devlet ve sivil toplum kuruluşları bunların önlenmesi için zor kullanma metodundan ziyade, fütüvvet eğitimi yoluna başvurmuşlardır.
Mertlik, yiğitlik, cömertlik ve soy temizliği esaslarına dayanan, teşkilatlanmış esnaf ve zanaat birliği anlamına gelen fütüvvet teşkilatı, yayınladıkları Türkçe fütüvvet namelerle genç işçileri ve başıboş kabadayıları sosyal-etik kurallar yoluyla terbiye etme yolunu seçmiş, bu kuralları da İslami müeyyidelerle güçlendirmiştir.
İşçilerin ahlaki ve sosyal disiplinleri fütüvvetnameler ve ahi zaviyelerince karşılandığı gibi, şehrin üretim planlaması ahi teşkilatları ve devletin işbirliği ile yapılıyordu. Böylece devletle esnaf arasında sıkı bir işbirliği başlamıştı.
Ahiler Selçuklu zamanında silah taşımışlar, sultanın resmigeçit törenlerine katılmışlar ve önemli siyasi roller üstlenmişlerdir. Önemli şehirlerdeki fütüvvet teşkilatları örgütlü bir kuvvet olarak zorbalarla mücadelede sultanın en önemli yardımcıları olmuşlardır.
Osmanlı İmparatorluğunun Anadolu’da birliğin kazanamadığı zamanlarda ahilik yarı siyasi mahalli teşekküller halini almış, bazı yerlerde de hükümet kuvvet görevi üstlenmişlerdir.
Anarşinin baş gösterdiği zamanlarda ahi reisleri şehirlerin idaresini ele almışlar ve şehir içinde kargaşa ve talana izin vermemişlerdir.
Bu durum Osmanlı’nın devlet otoritesinin tam sağladığı zamana kadar devam etmiştir: bundan sonra ahi zaviyeleri ve fütüvvet teşkilatları devlet kontrolü altında birer esnaf loncaları haline dönüşmüşlerdir.
***
Ahi zenginleri bulundukları yörede bir zaviye inşa ettirip vakfiye kuruyorlardı.
Bu vakıflar gelirlerinin bir kısmını garibanlara (fukara ve mesakine), yerinden yurdundan ayrılmış kimselere, gelen giden yolculara (âyende ve revende) harcanmaktaydı.
Bu yolcular üç gün barındırılıyor, yediriliyor ve içiriliyordu. Bu yolculara yol bilgisi hizmeti de veriliyordu. Günümüzdeki “köy/konuk odaları” bu geleneğin devamı niteliğindedir.
Ahi zaviyeleri askeri harekâtlar sırasında da önemli görevler üstlenmekteydiler. Kırsal kesimdeki ahi zaviyeleri genellikle yol kavşaklarında veya geçitlerde kuruluyordu. Bu zaviyeler askeri birliklere yol bilgisi veriyorlar, kurdukları derbent güçleri vasıtasıyla dağ geçitlerindeki güvenliği sağlıyorlardı.
***
Prof. Dr. Hilmi Ziya Ülken Türk Tefekkürü Tarihi adlı eserinde Ahilik nazarında yedi fazilet ve rezalet bulunduğunu belirtir.
Bunlar;
- Hasislik kapısını bağlamak ve lutûf kapısını açmak,
- Kahır ve zulüm kapısını bağlamak, vakar ve merhamet kapısını açmak,
- Hırs kapısını bağlamak, kanaat ve rıza kapısını açmak,
- Tokluk ve lezzet kapısını bağlamak, açlık ve riyazet kapısını açmak,
- Halktan yana kapısını bağlamak, Haktan yana kapısını açmak,
- Herze ve hezeyan kapısını bağlamak, marifet kapısını açmak,
- Yalan kapısını bağlamak ve doğruluk kapısını açmak.Ahilik şeyhi babadan oğula intikal etmediği için özünde bir demokrasi ruhu taşır. Bu yüzden diğer tarikatlardan ayrılır.Ahilik içinde şeyh olabilmek için şu meziyetler aranır: Hakka inanmak, Halk arasında insaf ile durmak, nefsini kahreylemek, ahlaken ve fikren büyük insanlara hizmet etmek, eli altındakilere şefkat göstermek, dostlara nasihat etmek, dervişlere cömertlik ve âlimlere karşı tevazu göstermek, düşmanlara karşı hoş dil kullanmak, cahile karşı mülayim ve himayekâr olmak.Bu meziyetler incelendiğinde esas olanın “ahlaki rekabet” olduğunu görebiliriz.
Bu prensipler ışığında kurulan Ahi teşkilatları esnaf ve sanatkârları bir araya toplamış; Anadolu Türkiye’sinde sanat, ticaret ve esnaflıkta faziletli, ahlaklı ve karakterli bir yapı oluşturmuştur.
Ahilik zaviyeleri, fütüvvet teşkilatları ve vakıf müesseseleri sayesinde Türk inanç dünyasında iyi niyet, fedakârlık, dayanışma ve hayır yapmaanlayışları önemli ölçüde gelişmiş ve büyük bir zenginliğe ulaşmıştır.
Bu da Türk insanının his dünyasının olgunluğa eriştiğinin göstergesidir.
Bülent Vedat Aydemir – vedataydemir1@hotmail.com